“Bilimde Şüphecilik” Sahtekarlığı

“Her şeye şüpheyle yaklaşmak, her şeyin doğruluğundan şüphe etmek” Eski Yunan’daki materyalist filozofların ortaya attıkları sapkın bir görüştür. Bu sapkın şüpheci görüş, günümüz materyalist felsefecileri tarafından da ısrarla savunulmaktadır.

Materyalistler, bilimin ancak şüphecilik üzerine kurulabileceği, bilimsel ilerlemenin de ancak şüphecilik sayesinde gerçekleşebileceği safsatasını öne sürerler.

“Bilimde şüphecilik esastır” şeklindeki bu saçma kuralın en büyük savunucularından biri de elbette ki materyalizme sözde bilimsel destek sağlayan evrimcilerdir.

Evrimcilerin bu görüşe sahip çıkmalarındaki en önemli neden ise, düşmanı oldukları İlahi dinlere karşı bu iddiayı koz olarak kullanmak istemeleridir.

Evrimciler bu materyalist görüşten hareketle, yaratılış gerçeğinin ve İlahi dinlerin şüpheciliğe yer vermediklerini, dolayısıyla bilimsel olmadıklarını öne sürerler.

Elbetteki bu, biz Müslümanların inancıyla asla bağdaşmayan bütünüyle sapkın birer yaklaşımdır.

Allah’ın varlığını ve yaratılış gerçeğini sözde bilime aykırı gösterebilmek amacıyla her fırsatta, “bilim şüphecilik gerektirir” yaygarasını gündeme getirirler.

Fakat her nedense evrimciler, bilimsel bir teori olduğunu iddia ettikleri kendi teorilerine aynı şüpheci bakış açısıyla yaklaşmazlar.

Hatta İlahi dinleri kendilerince itham ettikleri dogmatik yaklaşımı kendi teorilerine karşı fazlasıyla gösterir, teorilerinden asla en ufak bir şüphe duymazlar.

Oysa eğer mantık açısından bilimde şüpheci olmak gerekiyorsa, bu kural evrim teorisine de kuşkuyla yaklaşılmasını gerektirmektedir.

İşte bu noktada evrimci bir bilim adamı, 150 yıla yakın bir süredir kanıt bulunamamış bir teoriye en azından şüpheyle yaklaşmalı, doğruluğunu değil ancak yanlışlığını araştırmalıdır.

Örneğin tüm ısrarlı aramalara rağmen ara geçiş formlarının bulunamaması, bir bilimadamını şüphelendirmelidir. Cambrien dönemine ait fosillere bakarak, “ilk canlıların atası olmadığına göre, acaba canlılar bir anda yoktan varedilmiş olamaz mı?“ diyerek kendi içinde ciddi bir şüphe yaşamalıdır. Aynı şekilde “kompleks bir organ aşama aşama gelişemeyeceğine göre bir anda yaratılmış olamaz mı?“ sorusunun cevabını aramalıdır.

Sonuçta aynı şüpheci mantıkla hareket eden bir evrimcinin, bu mantığın bir gereği olarak, (Allah`ı tenzih ederiz) Allah’ın varlığına da ihtimal vermesi gerekmektedir. “Canlılar evrim sonucunda ortaya çıkmış olabilir ancak canlıları Allah da yaratmış olabilir” demesi gerekmektedir.

Canlılarda gördüğü üstün tasarım örneklerine bakarak “acaba bunların tesadüflerle ortaya çıkması ihtimal dışı olabilir mi, o halde bunları bir Yaratıcı yaratmış olabilir mi?“ diyerek “şüphe“ etmesi gerekmektedir.

Bilim şüpheciliği gerektiriyorsa, tek taraflı olarak “evrimin dışında başka bir ihtimal olamaz demek aynı materyalist mantığın kendi içinde önyargılı ve çelişkilidir.

Evrimci bir bilim adamı, “bilimde şüphecilik esastır” prensibini benimsiyorsa o zaman, “canlılar kesinlikle evrim sonucunda ortaya çıkmıştır, Allah yaratmamıştır” demesi kendiyle çelişkiye düşmesi anlamına gelir. Çünkü, eğer her şeye şüpheyle yaklaşmak gerekiyorsa o halde hiçbir konu hakkında böyle kesin konuşulamaz, kesin hüküm verilemez.

Dolayısıyla, evrimin hiçbir zaman gerçekleşmemiş olduğundan da, Allah’ın var olabileceğinden de, her şeyi Allah’ın yaratmış olabileceğinden de hatta belki de herşeyi uzaylıların yapmış olabileceğinden de eşit ölçüde şüphelenmeleri gerekmektedir.

Elbetteki bu, biz Müslümanların inancıyla asla bağdaşmayan bütünüyle sapkın birer yaklaşımdır. Ancak evrimcilerin, savundukları materyalist prensibin kendi iç mantığı doğrultusunda bu şekilde davranmaları bir zorunluluktur. Aksi takdirde kendi koydukları en temel prensiple aykırı düşmüş, kendi çizdikleri bilimsellik tanımının dışına çıkmış olacaklardır.

Buna rağmen evrimci bilim adamlarından hiçbirisinin kendi felsefelerinin koyduğu bu kurala riayet etmedikleri görülür, çünkü bu işlerine gelmez. Allah’ın varlığını kesin olarak reddeder, böyle bir ihtimalin gerçek olabileceğine dair en ufak bir “şüphe“ dahi duymazlar. Darwinizm`in mantığından ise bir kere bile şüphe etmezler.

Darwinistlerin evrim teorisine olan bu kayıtsız şartsız bağlılıkları, bilimde şüphecilik mantığını da kendi içinde tutarsız bir hale getirmektedir. Çünkü evrim teorisini doğruluğu kesinleşmiş, kendisinden şüphe edilemeyecek bir bilimsel gerçek olarak kabul etmektedirler.

Evrimciler teorilerine şüpheyle yaklaşanları ise, normalde bilimsel olmakla takdir etmeleri gerekirken, tam aksine gericilikle, ilkellikle, dogmatizm ve bağnazlıkla, bilim karşıtı olmakla suçlarlar.

Evrim teorisi söz konusu olduğunda, her nedense “bilimde şüphe esastır” şeklindeki materyalist kuralı işletmez, ama İlahi dinlere saldırmak söz konusu olunca en büyük bilimsel silah olarak bu şüphecilik yaygarasını yaparlar.

Evrimciler, kendi teorilerinden şüphe duymak bir yana, ona asla şüphe edilmemesi gereken kesin bir gerçek gözüyle bakarlar. Evrim onlar için adeta sıkı sıkıya bağlandıkları bir din, sarsılmaz bir inanç haline gelmiştir.

Darwinizm’in en önde gelen savunucularından birisi olan Michael Ruse de, evrimin bilim adamları için bir din olduğunu şu sözleriyle itiraf etmiştir:

“Evrim, savunucuları tarafından sadece bilim olarak desteklenmiyor. Evrim bir ideoloji, seküler bir dindir. Evrimle ilgili bu gerçek en başlangıçta da böyleydi, bugün de öyle.” (Michael Ruse, “Saving Darwinism from the Darwinians,” National Post, May 13, 2000, sf. B-3)

İşte bu haliyle evrim teorisi aslında her yönüyle dogmatik bir inançtır.

Buraya kadar görüldüğü gibi Darwinistler, kendi prensipleri ve kuralları içinde de tutarsız davranmakta ve bilimin gereği olarak öne sürdükleri “şüpheciliğe“ kendileri de hiçbir zaman yanaşmamaktadırlar. Bu haliyle Darwinizm`in ve materyalizmin aslında ne derece dürüstlük ve samimiyetten uzak, mantık ve sağduyudan yoksun bir dogma olduğu, bir kez daha açık bir şekilde anlaşılmaktadır.