Bilim adamları, Sibirya’da bulunan meyve dokusu örneğini ekerek, 30.000 yıllık bir bitkiyi yeniden filizlendirdi.
Daha önceden, 1200 yıllık bir lotus çiçeği canlandırılmış olmasına karşın, 30.000 yıl kadar eski bir dönemden canlandırılan ilk çicek bu bitki oldu.
Bilim adamları, Kuzey-doğu Sibirya’daki Kolima Nehri yakınlarında bulunan fosilleşmiş bir sincap barınağındaki bitkinin meyvesinden bir örnek aldı. Radyokarbon yöntemi ile bu meyvenin yaşı 31.800 yıl olarak tespit edildi.
Meyve dokusuna büyüme hormonu enjekte ederek, hücre bölünmesini başlattılar. Ve kısa süre içerisinde, bitki büyüyüp filizlenmeye başlayarak bembeyaz çiçek açtı.
Derin düşünüldüğünde, burada tanık olduğumuz olayın, ne kadar mucizevi ve ender görülen bir olay olduğunu daha iyi kavrarız.
Çiçeklerin ömrü, olağan şartlar altında, son derece kısadır. Çok kısa bir süre için çiçek açar, ve ardından solar, tekrar açmak için mevsimlerce beklerler. Meyveleri ise, ya canlılar tarafından tüketilir ya da toprağa karışır gider.
Bugünden binlerce yıl evvel yaşamış bir çiçeğin meyvesinin fosilinin bulunması bu nedenle olasıdır. Ancak bizzat meyvesinin kendisinin bozulmamış bir şekilde kalması, yanlızca mucize ile açıklanabilir.
Ufacık bir meyveyi bir sincabın karnını doyurmak için yuvasına götürmesi, yuvasındaki tüm yiyecekleri yiyip, bir tek o meyveye hiç dokunmamış olması, yuvasını terk edip gittikten sonra, meyvenin aylarca ve hatta yıllarca başka hiçbir aç canlı tarafından bulunmamış olması, meyve tam fosilleşme aşamasına geçtiğinde bölgede buzul çağının başlaması ve bu nedenle dnasının canlı kalması ve binlerce yıl sonra da dünyada başlayan küresel ısınma vesilesiyle buzul çağına ait fosillerin bulunmaya başlamasıyla meyvenin gün yüzüne çıkması tesadüfle kesinlikle açıklanamaz.
Bu mükemmel planın her bir sahnesi, kadere göredir. Allah’ın ilhamıyla hareket eden sincap, adeta meyveyi binlerce yıl sonra tam bugün bulunması için saklamıştır.
Binlerce yıl önce çiçek açtığı yerde, yapraklarının güzelliğini ve simetrisini belki de etrafındaki hayvanlardan başka kimse görmezken; Allah insanlara bu çiçeği göstermeyi dilemiş ve iman etmeleri için bir ayet kılmak üzere, binlerce yıl sonra “ölüyken”, onu diriltmiştir.
Çiçeğin, dnası her ne kadar bozulmamış olsa da, çiçek açmayabilir… Bugün, sağlıklı olarak satın aldığımız bazı bitkiler bile ne kadar iyi bakılırsa bakılsın, çiçek ya da meyve vermeyebilir. Araştırmaya konu olan bu çiçek de, binlerce yıl sonra gibi uzun bir süre sonunda dirildiğinde, aynı şekilde davranabilirdi. Örneğin, bitki bol bol yaprak verir fakat hiç çiçek açmayabilirdi. Fakat, her canlı belirli bir kader ile, bir görev ile yaratılmıştır. Bu bitki de, kendisine ilham edilen görevini yerine getirmek için tüm çiçeklerini açarak, Allah’ın yaratma sanatındaki mükemmeliği ve üstünlüğü tüm insanlara göstermiş; ve binlerce yıl sonra dirilerek onu bulan ve canlandırmak için uğraşan evrimci biyologlara da bitkilerin yaşadıkları her dönemde simetri, estetik ve matematiksel oran açısından kusursuz olduklarını, yaşadıkları her yılda fotosentez gibi kompleks bir işlemi gerçekleştirdiklerini, evrim geçirmediklerini ve yaratıldıklarını söylemiştir.
“O ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır, ölümünden sonra da yeri diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.”
Rum Suresi, 19
Bu mucizevi hadisedeki, bir başka iman hakikati ise; tohumun yapısındaki mükemmelik ve dayanıklılıktır.
Tohum dediğimiz şey, aslında bir tahta parçasıdır. Bir tahtayı uzun süre kendi haline terk ettiğimizde, kısa süre içerisinde küflenir ve çürümeye başlar. Malzeme olarak, aslında dayanıksızdır.
Bu nedenle, tohumun da uzun yıllar dayanabileceği pek tahmin edilmez. Fakat, bu örnekte de görüldüğü üzere, tohumlar on binlerce yıl dayanabilir. İçerisinde sakladığı bilgiyi, on binlerce yıl koruyabilir. Ve, hatta o bilgileri saklamakla yetinmeyip, gerekli şartlar oluştuğunda, içinde sakladıklarını hayata geçirebilir, başka bir deyişle 30.000 yıl kadar sonra bile çiçek açabilir ve meyve verebilirler.
Tohumlar, ölü haldeyken, Rabbimiz’in dilemesiyle, çatlayıp filizlenebilir ve böylece çiçekler açarak dirilebilirler.
Yüce Rabbimiz, Kuran’da bu durumu bize ayetle bildirmiştir:
Şüphesiz Allah, tohumu ve çekirdeği çatlatandır, ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. O halde (haktan) nasıl dönersiniz!
(Enam, 95)
“Ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkaran” ifadesi hem Enam Suresi’nde hem de Rum Suresi’nde geçmesine karşın, yanlızca Enam Suresi’nde tohum ve çekirdek ifadeleriyle birlikte geçmektedir. Çekirdek, meyvelere has bir özelliktir. Bu yönüyle, ayet meyvelerin de ölü iken dirilebileceğine dikkat çekmektedir. (En doğrusunu Allah bilir)