Komünist ideoloji Darwinizm’le hayat bulmaktadır
Bugün komünist rejimlerin dünyanın pek çok ülkesinde iktidarda olmaması veya siyasi olarak etkinliğinin azalması pek çok kişinin “komünist ideoloji yokoldu” şeklinde yanlış bir yargıya varmasına neden olmuştur. Oysa komünizm her ne kadar siyasi olarak etkinliğini yitirmişse de, komünizmin fikri temeli olan materyalist dünya görüşü dünyanın pek çok ülkesinde, toplum hayatının pek çok safhasında etkinliğini korumaktadır. Bu nedenle geride bıraktığımız asırda milyonlarca insanı ölmesine neden olan, zulmün, çatışmanın ve acımasızlığın hakimiyetini hedefleyen komünist ideolojinin hangi unsurlarla hayat bulduğunu doğru anlamak son derece önemlidir. Çünkü bir ideolojinin yıkılması, ancak o ideolojiyi besleyen hayat damarlarının kesilmesi ile mümkün olur.
Komünist ideoloji 150 yıl boyunca milyonlarca insana zulmetti. Ancak bu zulmün arkasında, çoğu insanın pek dikkat etmediği bir başka dünya görüşü yatıyordu. Tüm materyalist akımların olduğu gibi komünist ideolojinin de fikri dayanağı Darwin’in evrim teorisiydi. “Şiddet ve çatışma değişmez doğa yasasıdır” diyen Darwin bu görüşüyle milyonlarca masum insanın ölümüne sebep olacak ideolojilerin de temelini atıyordu. 20. yüzyıl dünya tarihine “çatışmaların, savaşların, acıların ve zulmün yüzyılı” olarak geçti. Bunun en önemli nedeni ise 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tüm dünyayı kasıp kavuran, adeta kan gölüne çeviren sömürgecilik, vahşi kapitalizm ve komünizm gibi ideolojilerin giderek yaygınlaşması ve dünyaya hakim olmasıydı. Ancak kuşkusuz milyonlarca masum insanın zulüm gördüğü ve katledildiği komünist rejimler, dünyaya hakim olan şiddet ve anarşinin en aktif unsurları oldular.
Komünizm Karl Marx ve Frederich Engels isimli iki Alman filozof tarafından ortaya atıldı. Bu iki isim insanlık tarihinin ilk çağlarından beri var olan materyalist zihniyeti “diyalektik” adı verilen yeni bir yöntemle açıklamaya çalıştılar. Diyalektik, en genel anlamı ile, evrendeki tüm gelişmelerin çatışma sayesinde elde edildiği varsayımıydı. Marx ve Engels bu varsayıma dayanarak dünya tarihini yorumlamaya giriştiler. Marx insanlık tarihinin bir çatışmadan ibaret olduğunu, mevcut çatışmanın işçiler ve kapitalistler arasında geçtiğini ve yakında işçilerin ayaklanıp komünist bir devrim yapacaklarını iddia ediyordu. Marx’a göre toplum tarih içinde çeşitli evrelerden geçiyordu ve bu evreleri belirleyen faktör de üretim araçlarıyla üretim ilişkilerindeki değişimdi. Bu anlayışa göre ekonomi diğer herşeyin belirleyicisiydi. Toplumlar ekonomik etkenler doğrultusunda bir gelişim süreci izlemişti: Köleci toplum feodal topluma, feodal toplum kapitalist topluma dönüşmüştü. Sonunda bir devrim ile sosyalist bir toplum kurulacak ve tarihin en ileri seviyesine varılacaktı.
Ancak Marx ve Engels’in önemli bir eksiklikleri vardı, daha geniş kitleleri etkileri altına alabilmek için ideolojilerine bilimsel bir görünüm vermeleri gerekiyordu. İşte 20. yüzyılda yaşanan acılara ve karışıklıklara imza atan tehlikeli ittifak bu noktada ortaya çıktı. Komünizm kendisine bilimsel bir kılıf ararken Charles Darwin adından amatör bir biyolog, “Türlerin Kökeni” isimli bir kitap yayınladı. Kitapta öne sürülenler Marx ve Engels’in tam da aradıkları iddialardı. “Türlerin Kökeni” adeta komünizm ve materyalizm için “ısmarlama” hazırlanmış bir kitap gibiydi. Çünkü Darwin canlılığın cansız maddelerden tesadüfen oluştuğunu ve tüm canlıların yaşam mücadelesi sonucunda evrimleşerek bugünkü hallerini aldığını iddia ediyordu. Bu Marx ve Engels’in iddia ettiği toplumlardaki diyalektik çatışmanın ve mücadelenin doğaya uygulanmış biyolojik bir versiyonu idi. Darwin’in Marx ve Engels’e verdiği ikinci önemli destek ise Allah’a ve dine olan inançsızlıkları ve düşmanlıkları konusundaydı. Marx ve Engels her materyalist gibi Allah’ın varlığını inkar ederken, Darwin de teorisi ile yaratılışı reddediyordu.
Marx ve Engels Ateşli Birer Darwin Hayranıydılar
Darwinizim, komünizm için o kadar büyük bir önem taşıyordu ki, Engels Darwin’in kitabı yayınlanır yayınlanmaz Marx’a şöyle yazdı: “Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin tek kelimeyle muhteşem!” Marx ise 19 Aralık 1860 tarihinde Engels’e yazdığı cevabında şöyle diyordu:
“Bizim görüşlerimizin doğal tarih temelini içeren kitap işte budur.”
Marx bir başka sosyalist dostu Lasalle’a 16 Ocak 1861’de yazdığı mektupta ise şöyle yazıyordu:
“Darwin’in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor.”
Marx, Darwin’e olan sempatisini ise en önemli olan eseri Das Kapital’i Darwin’e ithaf ederek göstermişti. Kitabın Almanca baskısına el yazısıyla şöyle yazmıştı:
“Charles Darwin’e gerçek bir hayranı olan Karl Marx’tan.”
Engels’in bu konudaki bir başka sözü ise Darwin’e olan hayranlığını şöyle ifade ediyordu:
“Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin’in adı anılmalıdır.”
Engels, Darwin’i Marx ile eş tutacak şekilde övüyor ve “Darwin nasıl organik doğadaki evrim yasasını keşfettiyse, Marx da insanoğlunun tarihindeki evrim yasasını keşfetti” diyordu.
Bundan başka Engels “Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü” adlı bir kitap yayınlayarak Darwin’in teorisini hemen benimsediğini göstermişti. Engels bunlara ek olarak doğa bilimin ilerlemesindeki üç önemli destekten biri olarak Darwinizm’i gösteriyor ve şöyle diyordu:
“1859’da Charles Darwin temel yapıtı Türlerin Kökeni’ni yayınlamıştır. Bu yapıt bir yüzyıldan fazla süren evrim fikrinin gelişimini tamamlamış ve modern biyolojinin temellerini kurmuştur. Bu buluşların felsefi önemi doğal gelişmenin diyalektik niteliğini özellikle özlü bir biçimde ortaya koymuş olmalarındandır.”
Amerikalı botanik profesörü Conway Zirckle ise komünizmin kurucularının Darwinizm’i neden kararlılıkla benimsediklerini şöyle anlatır:
“Marx ve Engels evrim teorisini Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabı yayınlanır yayınlanmaz benimsediler… Evrim, komünizmin kurucuları için insanlığın doğaüstü bir gücün müdahalesi olmadan nasıl ortaya çıkmış olabileceği sorusuna getirilen cevaptı ve dolayısıyla savundukları materyalist felsefenin temellerini desteklemek için kullanılabilirdi. Dahası Darwin’in evrimi yorumlama biçimi – yani evrimin bir doğal seleksiyon süreci içinde geliştiği teorisi- onlara o zamana dek hakim olan teolojik düşüncelere karşı koyma fırsatı veriyordu. Doğal seleksiyon teorisi sayesinde bilim adamları organik dünyayı materyalist bir terminoloji ile yorumlama şansı elde etmiş oluyorlardı.”
Marx ve Engels bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi Darwin’in evrim kuramının kendi ateist dünya görüşlerine bilimsel bir destek oluşturduğunu zannederek sevinmişlerdi. Ancak böyle bir sevince kapılmakta aceleci davranmışlardı. Çünkü evrim teorisi 19. yüzyılın bilim açısından ilkel ortamında ortaya atıldığı için kabul görebilmiş, hiçbir bilimsel delili olmayan yanılgılarla dolu bir teoridir. 20. yüzyılın ikinci yarısında bilim ve teknolojik alanlarda yaşanan gelişmeler evrim teorisinin geçersizliğini tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi. Bu Darwinizm için olduğu kadar materyalizm ve komünizm için de çöküş anlamını taşıyordu.
Darwinist Rus Rejimi
Marx ve Engels’in takipçileri de aynı yanılgıya düşerek evrim teorisini büyük bir coşku ve ilgi ile benimsediler. Marx’ın ve Engels’in fikirleri özellikle ölümlerinin ardından etkili oldu. Marx’ın hayal ettiği komünist devrim projesini hayata geçiren kişi Vlademir Ilyiç Lenin oldu. Rusya’daki komünist Bolşevik hareketin lideri olan Lenin, ülkedeki Çar rejimini silah zoruyla yıkmayı amaçlıyordu. I. Dünya Savaşı’nın karmaşası, Bolşeviklere aradıkları fırsatı verdi. Lenin’in önderliğindeki komünistler Ekim 1917’de iktidarı silah zoruyla ele geçirdiler.
Lenin de Marx ve Engels gibi koyu bir evrimciydi. Darwin’in teorisinin savunduğu diyalektik materyalist felsefenin temel dayanağı olduğunu sık sık vurguluyordu. Bolşevik devriminin Lenin’den sonraki en büyük mimarı sayılan Leon Trotsky de Darwin’e olan hayranlığını şu sözlerle ifade etmişti:
“Darwin’in buluşu tüm organik madde alanında diyalektiğin en büyük zaferi oldu.”
Lenin’in 1924’deki ölümünün ardından Komünist Parti’nin başına dünyanın en kanlı diktatörü sayılan Stalin geçti. Stalin 30 yıl süren iktidarı boyunca adeta komünizmin ne denli acımasız olduğunu ispatlarcasına katliamlar ve işkenceler dolu bir döneme imza attı. Stalin’in ilk önemli icraatı Rusya nüfusunun %80’ini oluşturan köylülerin tarlalarına devlet adına el koymak oldu. Kollektivizasyon adı verilen ve özel mülkiyeti yok etmeye yönelik bu politika gereği Rus köylülerinin bütün mahsulü silahlı görevliler tarafından toplandı. Bunun sonucunda korkunç bir açlık başgösterdi. Yiyecek hiçbir şey bulamayan milyonlarca kadın, çocuk ve yaşlı açlıktan kıvranarak yaşamını yitirdi. Kazakistan nüfusunun %20’si açlıktan öldü. Kafkasya’daki ölü sayısı ise bir milyondu.
Stalin bu politikasına direnmeye çalışan yüzbinlerce insanı ise Sibirya’nın korkunç çalışma kamplarına yolladı. Tutsakların çok ağır şartlarda ölesiye çalıştırıldıkları bu kamplar bu insanların bir çoğuna mezar oldu. Öte yandan onbinlerce insan Stalin’in gizli polisleri tarafından idam edildi. Aralarında Kırım ve Türkistan Türklerinin de bulunduğu milyonlarca kişi Rusya’nın ücra köşelerine zorla göç ettirildi. Stalin tüm bu kanlı politikalarının sonucunda yaklaşık 20 milyon insanı katletti.Stalin’i bu denli acımasız bir katil haline getiren etken kişisel psikolojik durumunun yanı sıra inandığı materyalist felsefe idi. Bu felsefenin en temel dayanağı ise Stalin’in kendi yorumuyla Darwin’n evrim teorisiydi. Stalin bu konuya verdiği önemi şöyle açıklıyordu:
“Genç nesillerin zihinlerini yaratılış düşüncesinden arındırmak için onlara tek bir şeyi öğretmeliyiz: Darwin’in öğretilerini”
Stalin henüz hayattayken yayınlanan bir kitapta ise Stalin’in ateist olmasındaki etkenin Darwin olduğu şöyle açıklanıyordu:
“Çok erken yaşlarda henüz Hıristiyan kilisesinde bir öğrenci iken yoldaş Stalin eleştirel bir mantık ve devrimci bir duygu geliştirdi. Darwin’i okumaya başladı ve bir ateist oldu.”
Yani bu acımasız katili oluşturan en büyük fikri etken Darwinizm’di….
Darwinizim ve Komünizmin Ortak Paydası: Din Düşmanlığı
Komünizm başta Rusya ve Çin olmak üzere pek çok ülkede gerilla mücadelelerine, kanlı terör eylemlerine ve iç savaşlara neden oldu. Bu ülkelerin arasında 1960’lı ve 70’li yıllarını terör ve anarşi ile mücadele ile geçiren Türkiye de vardı. Bu yıllarda Türkiye’de komünist bir devrim yapma hayaliyle devlete karşı silaha sarılan örgütler ülkeyi karanlık bir terör ortamına sürüklediler. Komünist terör 1980 sonrasında ise bölücülük akımıyla birleşti ve onbinlerce vatandaşımızın ölümüne, polisimizin ve askerimizin şehit olmasına neden oldu.
Bugün Darwinizim’in en ateşli savunucuları komünistler ve ateistlerdir. Hemen her ülkede evrim teorisini ısrarla savunan çevrelere bakıldığında bu gerçek göze çarpar. David Jorafsky, “Sovyet Marksizm’i ve Doğa Bilimi” isimli kitabında bu ilişkiyi şöyle açıklar:
“Bilimsel yetersizliğine rağmen evrimin ileri sürdüğü bilimsel karakter her türlü Allah karşıtı sistemi ve uygulamaları haklı çıkarmak için kullanıldı. Şimdiye kadar bunlardan en başarılısı komünizm gibi gözüküyor ve bütün dünyadaki taraftarları komünizmin evrim bilimini temel aldığı söylenerek kandırılmıştır.”
Marksizm-Darwinizm bağlantısı bugün herkesçe kabul edilen çok açık bir gerçektir. Karl Marx’ın hayatını anlatan kitaplarda dahi bu bağlantı mutlaka belirtilmektedir. Örneğin Marksist kitapları yayınlayan Öncü yayınevi tarafından çıkartılan bir biyografide bu bağlantı şöyle tarif edilir:
“Darwinizm, Marksist felsefeyi destekleyen, gerçekliğini kanıtlayan ve geliştiren bir dizi gerçeği takdim etti. Darwinist evrimci fikirlerin yayılması toplumda bir bütün olarak Marksist düşüncelerin emekçi halk tarafından kavranılması için elverişli zemin yarattı…. Marx, Engels ve Lenin, Darwin’in düşüncelerine büyük değer verdiler ve bunların taşıdığı büyük bilimsel öneme işaret ettiler, böylelikle bu düşüncelerin yaygınlaşmasında hız kazandırdılar.”
Darwinizm Bataklığının Kurutulması Şarttır
Savaşlar, zulümler, katliamlar, çatışmalar tarih boyunca hep olmuştur. Ancak geçen yüzyılda bunların sayısının ve getirdiği felaketlerin çapının bu kadar büyük olmasının nedeni Darwinizm’in bu katliamlara, kıyımlara ve çatışmalara sözde meşru bir kılıf hazırlamasıdır. Darwinizm’in doğa hakkındaki uydurma iddiaları bu ideolojilerin söylemleri ile paralel olduğu için katiller, diktatörler, sadist ideologlar yaptıkları uygulamalar için “doğa kanunu toplumda da işlemektedir” diyerek kendilerini haklı ve masum göstermeye çalışmışlardır.
Günümüzde de evrim teorisi yine felsefi ve ideolojik amaçlarla savunulmaktadır. 19. yüzyılın evrim teorisi ile şiddetlenen sömürgeciliği, Nazi Almanyası ya da Sovyetler Birliği tarihe karışmıştır, ancak bunlara temel oluşturan materyalist felsefe hala birtakım çevreler tarafından ısrarla savunulmakta ve bu felsefenin yıkıcı etkileri dünyanın dört bir yanında devam etmektedir. Adli yada fiziki tedbirler yaranın sadece üzerini örtebilmektedir. Kesin çözüm ise yaranın ilmi ve kültürel yönden tedavisidir. Darwinizm’in kültürel ve bilimsel anlamda çöküşü, ondan güç alan felsefeleri de yok edecektir ve bu dünyadan zulmün kalkması anlamına gelmektedir.
Bu nedenle vicdan ve iman sahibi, milli ve manevi değerlerinin bilincinde insanlara önemli sorumluluklar düşmektedir. Darwinizm’in dünyaya getirdiği belaları görmezlikten gelmek veya önemsememek doğru değildir. Bu konunun aciliyetini kavrayan her insanın, önemli bir kültür ve ilim atağı ile elinden geleni yaparak 150 yıldır devam eden bu aldatmacaya bir son vermesi gerekir.
http://harunyahya.org/tr/Makaleler/8311/Komunist-ideoloji-Darwinizmle-hayat-bulmaktadir