İstanbul Üniversitesi, Zooloji Koleksiyonları Aldatmacasına Son Vermeli
Evrensel gazetesinin 16 Nisan 2006 tarihli “Hayat” ilavesinde “Zooloji Müzesinde evrimin izleri” başlıklı bir yazı yayınlandı. Fırat Çaralan tarafından hazırlanan yazıda İstanbul Üniversitesi bünyesinde oluşturulan Zooloji Müzesi konu ediliyor, buranın kurucuları, ziyaret şartları, kolleksiyon kapasitesi vs. hakkında bilgiler veriliyordu. Çaralan’ın yazıda yer verdiği bazı yorumlar, müze kolleksiyonlarının bilimsel gerçeklere rağmen evrim teorisinin iddiaları doğrultusunda düzenlendiğini göstermektedir. Aşağıdaki yazıyı, evrimcilerin müze aldatmacasının yeni ve canlı bir örneği olarak dikkatinize sunuyor, müze yetkililerini bu yanlışı düzeltmeye davet ediyoruz.
Çaralan, müzede sergilenen örnekleri evrim kanıtı zannetmekle yanılıyor, bu konuda şunları yazıyordu:
“İlkel canlılardan, süngerlerden başlayan geziniz, kurtlar, örümcekler ve memelilere kadar sistematik bir sıra halinde devam ediyor. Bu sistematik basitten karmaşığa doğru giderken biyoloji ve fen kitaplarında işlenen evrim dersinin somut kanıtlarını görebiliyorsunuz.”
Gerçekte Çaralan bu yorumunda ciddi şekilde yanılmaktadır. Bu yanılgısında belki doğa tarihinin gerçekleri hakkındaki bilgi eksikliği, belki de müzede kendisini yanlış yönlendiren evrimci bir bilim adamı etkili olmuş olabilir. Ancak şurası bir gerçektir ki, ne canlıların basitten komplekse doğru bir gelişim gösterdiği iddiası ne de bunun biyoloji kitaplarında işlenen evrim derslerinde anlatılanları doğruladığı yargısı doğrudur. Çaralan her ikisinde de yanılmaktadır.
Çaralan muhtemelen, Darwin’in basitten karmaşığa doğru gelişim iddiasını, gerçekliği kanıtlanmış bir olgu zannetmektedir. Oysa bilimsel bulgular bunun bir yanılgıdan ibaret olduğunu ortaya koymuş, fosil kayıtlarında Darwin’in öngördüğü gelişim şekillerinden eser olmadığını kanıtlamıştır. Bunu evrimci bilim adamları dahi gayet iyi bilmekte ve açıkça itiraf etmektedirler. Yer kabuğunun katmanlarının alt sıralardan üst sıralara doğru incelenmesi, fosillerin basitten gelişmişe doğru bir gelişim göstermediklerini ortaya koymuştur. Bu konuda uzman bilim kuruluşu olan Amerikan Jeoloji Enstitüsü yayınında aynen şunlar yazılmaktadır:
“Evrimin, giderek daha gelişmiş formlardan meydana gelen bir merdiven gibi günümüze doğru ulaştığını öne süren Darwinci görüş kanıtlara dayanmamaktadır.” (N.D. Newell, Why Scientists believe in Evolution, 1984, s 10, American Geological Institute yayını)
Çaralan, zooloji kolleksiyonlarının sistematiği hakkında da yanılmaktadır. Müzede bazı canlı formlarının birbiri ardınca sergilenmeleri, bunların birbirlerinden evrimleştiklerini kanıtlamamaktadır. Evrimciler her yıl milyonlarca kişinin ziyaret ettiği doğa tarihi müzelerinde halkı açıkça aldatmakta, yanyana sergiledikleri canlı örnekleri arasında ata-soy telkinlerinde bulunmaktadırlar. Oysa bunların birbirlerinden evrimleştiklerine dair tek bir bilimsel kanıt, bu hayali geçişi gösteren tek bir ara form bulunmamaktadır.
Bu gibi sergilerin gerçekleri yansıtmadığının çarpıcı bir göstergesi, Darwinist müzelerde yıllarca evrim ikonu olarak sergilenmiş at serisinin çöküşüdür. At serisi, 1920’li yıllarda bir araya getirilen fosil örneklerden derlenmiş, onyıllar boyunca Darwinistler’in baş tacı ettikleri bir sözde kanıt oluşturmuştur. Darwinistler at serisini müzelerde de sergilemiş, milyonlarca kişiye bunu Darwin’in iddialarının kesin kanıtı olarak sunmuşlardır. Halbuki bu serinin Darwinizm’in ihtiyaçları doğrultusunda zorlama bir şekilde oluşturulduğu sonradan ortaya çıkmış, evrimciler at serisiyle ilgili iddialarında geri adım atmak zorunda kalmışlardır.
BBC televizyonu eski bilim editörü Gordon Rattray Taylor, bu durumu şöyle ifade eder:
“Belki de Darwinizm”in en ciddi zayıflığı, paleontologların, organizmaların ikna edici filogenezlerini veya dizilerini büyük evrimsel değişimleri ortaya koyacak şekilde göstermedeki başarısızlıklarıdır… At genellikle oluşturulmuş tek örnek olarak anılır. Ancak gerçekte Eohippus“tan Equus“a olan çizgi çok düzensizdir. Ebatlarda sürekli bir artış iddiasındadır, ancak gerçek şudur ki bazı varyantlar Eohippus“tan daha küçüktür, daha büyük değil. Farklı kaynaklardan örnekler görünürde ikna edici bir dizi oluşturacak şekilde bir araya getirilebilir ancak bunların zaman içinde bu şekilde gerçekten sıralandığına dair hiçbir kanıt yoktur”. (Gordon Rattray Taylor, “The Great Evolution Mystery” New York, Harper & Row, 1983, sf. 230)
British Museum’da paleontoloji bölümü yöneticisi olarak görev yapmış Collin Patterson’ın at serisi hakkında yaptığı itiraf ise, Çaralan’ın müze kolleksiyonları ve evrim dersleri hakkındaki yorumunun da isabetsizliğini ortaya koymaktadır. Patterson başında bulunduğu serginin aslında gerçekleri göstermediğini bizzat dile getirmiştir:
İtiraf ediyorum ki, ders kitaplarına rahatsız edici miktarda fazla şey sanki gerçekmiş gibi girdi. Mesela bunun en ünlü örneği, 50 yıl önce hazırlanmış olan ve hala alt katta sergilenmekte olan atın evrimi sergisidir. Bu, sayısız ders kitabında tartışmasız gerçek gibi gösterilmiştir. Ben şimdi bunu esef verici buluyorum çünkü, bu tür hikayeleri ortaya atan insanların, bunların [fosillerin] bir bölümünün spekülatif doğasından, bizzat kendilerinin haberdar olduğunu düşünüyorum. (Colin Patterson, Harper”s, Şubat 1984, s.60)
Görüldüğü gibi, bir müzede sergilenen fosil kolleksiyonları hakkında evrim derslerinde gerçek olarak anlatılanların yanlışlığını, bizzat bu kolleksiyonların yöneticisi olan bilim adamları itiraf etmektedir. Çaralan ise bu durumun farkında olmadığından olacak, müzede kendisine anlatılan her şeyin bilimsel gerçekler olduğunu zannederek yanılmaktadır.
Müze kolleksiyonlarında sergilenen fosil serileriyle ilgili evrimci iddiaların geçersizliği, bu seriler arasında bulunması gereken ara formların yokluğuyla da anlaşılabilir. Darwin sonrası yüz yirmi yılı aşkın dönemde ara formlar arayan evrimci paleontologlar, fosil kayıtlarında bunlardan eser bulunmadığı gerçeğiyle karşılaşmışlardır. Paleontoloji biliminin bu konuda vardığı sonucu, Oklahoma Üniversitesi Jeoloji ve Jeofizik Bölümü”nden David B. Kitts şöyle ifade eder:
“Evrim türler arasında ara geçiş formları gerektirir ancak paleontoloji bunları sağlamamıştır.” (David B. Kitts (School of Geology and Geophysics, University of Oklahoma), “Paleontology and Evolutionary Theory,” Evolution, Vol. 28, September 1974, sf. 467)
Kuşkusuz, ara form fosili içermeyen hiçbir fosil serisi, evrim kanıtı oluşturmamaktadır. Umarız Çaralan yukarıda ortaya koyduğumuz gerçekler karşısında yanıldığını (veya yanıltıldığını) anlayacak, evrim teorisiyle ilgili kabullerini yeniden gözden geçirme imkanı bulabilecektir. Ve diliyoruz, müze yetkilileri de kendi evrimci önyargılarını bilimin önüne koymaktan vazgeçecek, evrim sergisine son vereceklerdir.