Yaşayan Fosiller |
Yayın Balığı
Dönem: Eosen dönemi |
Resimde gördüğünüz 50 milyon yıllık yayın balığı günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Bu balık tıpkı yaratılan diğer milyonlarca balık gibi evrim geçirmemiştir. Evrimcilerin iddia ettiği sudan karaya geçiş de hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Diğer canlılar gibi bu yayın balığı da, 50 milyon yıl önceki görüntüsü ve şekliyle hala yaşamaktadır. |
Balta Balığı
Resimde görülen fosil, negatif – pozitif görünümlü çift parçalı bir fosildir.
|
Dönem: Oligosen dönemi |
Gümüş renkli, baltayı andıran bu parlak ve küçük balıkların diğer birçok derin deniz balığı gibi, karınlarının alt kısmında ışık üreten organları vardır. Bu balıklar, vücutlarının altında mavimsi ışık yayabilen 100 kadar ışık organına sahiptirler. Bu mükemmel yaratılışla milyonlarca yıldır denizlerde yaşayan balta balığı başka bir canlıdan türememiş, başka bir canlıya da dönüşmemiştir. Resimde gördüğünüz 37-23 milyon yıllık Oligosen dönemine ait balta balığı fosili Çek Cumhuriyeti'nde bulunmuştur ve günümüzde yaşayan örneğiyle tamamen aynıdır. |
Denizanası
500 milyon yıl öncesine ait olan ve bu canlıların hiç değişmeden günümüze kadar ulaştığını kanıtlayan bu denizanası fosili, evrimin geçersizliğini gösteren yüzmilyonlarca fosilden yalnızca biridir. |
Dönem: Kambriyen dönemi |
Resimde görülen 500 milyon yıllık denizanası fosilinin günümüze kadar gelmesi adeta bir mucizedir. Çünkü denizin altında yaşayan bu canlının balıklar gibi bir iskeleti yoktur, tamamen jölemsi bir yapıya sahiptir. Normal şartlarda bu hayvanın günümüze kadar gelen bir fosilinin kalmaması gerekir. Ancak Allah, evrimcilerin iddialarını geçersiz kılmak için bu canlının da fosilleşmesini sağlamış ve 500 milyon yıl öncesinden günümüze bir delil sunmuştur. Denizanalarının kalpleri, beyinleri, kemikleri, pulları ve gözleri yoktur. Sinir sistemleri sinir ağı biçiminde şekillenmiştir. Denizanalarının bazı türleri zehirlidir. Zehirsiz olanlarda da savunma amacıyla kullanılan biyolüminesans denen, kimyasal bir reaksiyon sonucunda meydana gelen ışığı yayma özelliği vardır. Denizanaları da tıpkı diğer canlılar gibi Allah'ın muhteşem yaratma sanatının birer tecellisidir. |
Mürekkep Balığı
Dönem: Jura dönemi |
148 milyon yıllık bu mürekkep balığı diğer yaratılmış canlılar gibi hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Bu da evrimin hiçbir zaman gerçekleşmediğinin ve tüm canlıları Yüce Allah'ın yarattığının apaçık delilidir. Onkollular grubunda yer alan mürekkep balıklarının ağız bölgesinden çıkan 10 tane kolu vardır. Mürekkep balıkları son derece hassas bir koku ve tat alma duyusuna ve gözlere sahiptirler. Gözleri o kadar kuvvetlidir ki tam 70 milyon hücreyle yaptıkları görme işlemi sonucu, arkalarından gelen bir tehlikeyi dahi hemen fark edebilir ve çok seri hareket ederek kendilerini koruyabilirler. Allah bu balıkta mükemmel bir savunma sistemi yaratmıştır. Saldırıya uğradığında mürekkep kesesinden koyu renkli bir sıvı püskürten mürekkep balığı, düşmanını bu şekilde aldatarak hizla tehlikeden uzaklaşabilir. |
Kemikli Turna
Dönem: Jura dönemi |
Kemikli turna balığı uzun ince koni biçimli, güçlü dişlerle donanmış uzun ve gagamsı bir çeneye sahiptir. Bu canlının Almanya'da bulunan 150 milyon yıllık fosiliyle günümüzde yaşayan örneği karşılaştırıldığında özel görünümlü çenesinden, kemik ve kuyruk yapısına kadar hiçbir değişikliğe uğramadığı çok net bir şekilde görülmektedir. Kemikli turna balıkları, evrimin geçersizliğini gözler önüne seren sayısız canlıdan biridir. Bilinen en eski örnekleri Jura döneminde (206 – 144 milyon yıl) yaşamış olan kemikli turna balıkları milyonlarca yıldır aynı kalmışlardır. |
Mercan
Dönem: Jura dönemi |
Mercanlar denizin derinliklerinde yaşayan omurgasız canlılardır. Yumuşak mercanlar, boynuzsu mercanlar, dikenli mercanlar gibi çeşitleri vardır. Mercan kuruyup katılaştığında taş gibi bir yapıya sahip olur, denizin dibinde ise adeta bitki gibidir. Mercanlar denizin diplerinde rengârenk çiçek bahçelerini andırırlar. Resimde görülen 150 milyon yıllık mercan fosili tüm detaylarıyla korunacak şekilde fosilleşmiştir. İki resimde açıkça görüldüğü gibi fosillerdeki mercanlar, günümüzde yaşayan örnekleriyle birebir aynıdırlar. Bunun anlamı ise, mercanların aradan geçen 150 milyon yıla rağmen hiç değişmedikleri, yani evrim geçirmedikleridir. |
Istakoz
Resimde görülen fosil, negatif – pozitif görünümlü çift parçalı bir fosildir.
|
Dönem: Karbonifer dönemi |
Fosil kayıtları son derece zengindir ve canlılığın kökenini anlamak için yeterli sayıdadır. Fosilleri incelediğimizde farklı canlı türlerinin, aralarında hayali evrimsel "geçiş formları" olmadan, yeryüzünde bir anda ve farklı yapılarıyla, ayrı ayrı ortaya çıktılarını görürüz. Bu da tüm canlıları Yüce Allah'ın yarattığının delillerinden biridir. Yaratılışın açık bir gerçek olduğunu gösteren fosillerden biri de resimde görülen tam 300 milyon yıllık ıstakoz fosilidir. Yengeç, karides ve kerevit gibi Onayaklılar (Decapoda) takımından olan ıstakozun bedeninin detayları 300 milyon yıllık fosilinde de çok net bir şekilde görülmektedir. Bu canlı da diğer canlılar gibi yaratıldığı ilk günden bu yana aynı kalmış, en ufak bir değişikliğe bile uğramamıştır. |
Boynuzlu Köpekbalığı
Dönem: Kretase dönemi |
Boynuzlu köpekbalığının günümüzde yaşayan canlı örneğini incelediğimizde balığın uzun gövdesinde geniş çıkıntılar olduğu görülür. Balığın 95 milyon yıllık fosiline baktığımızda da uzun gövdesinde yer alan çıkıntıların, kafa ve kuyruk yapısının en ufak bir değişikliğe uğramadığı açıkça görülmektedir. Boynuzlu köpekbalığı denizin derinliklerinde yaşar, bazen karın kanatçıklarını kayalara sürter. Mağara veya resiflerde avlarına pusu kurarlar. Yaklaşık 1 metre boyları vardır. Resimdeki 95 milyon yıllık boynuzlu köpekbalığı fosili de, Darwinistlerin yenilgisini bir kez daha vurgulamakta, tüm canlıları Rabbimiz'in yarattığı gerçeğini ispat etmektedir. |
Coelacanth
Resimde görülen fosil, negatif – pozitif görünümlü çift parçalı bir fosildir.
|
210 milyon yıllık Coelacanth fosili |
Dönem: Trias Dönemi |
Resimde 210 milyon yıllık fosili görülen Coelacanth balığının günümüzde yaşayan örneğinin bulunması evrimcilere çok büyük darbe indirmiştir. "Canlıların sudan karaya geçişi" tezlerine delil arayan evrimci biyologlar, Coelacanthların fosillerinden yola çıkarak, akıl dışı iddialar ortaya attılar. Balıkta sözde ilkel (tam işlev görmeyen) bir akciğer bulunduğunu ileri sürdüler. Bu, pek çok bilimsel kaynakta anlatılıyor, hatta Coelacanth'ı denizden karaya çıkarken gösteren çizimler yayınlanıyordu. 1938 yılına kadar birçok evrimci zoolog bu canlının, gövdesindeki iki adet çiftli yüzgeci kullanarak deniz tabanında yürüdüğünü ve deniz-kara hayvanları arasında bir geçiş formu olduğunu varsayıyordu. Evrimciler bu iddialarına dayanak olarak ellerinde bulunan Coelacanth fosillerinin yüzgeçlerindeki kemikli yapıları gösteriyorlardı. Ancak 22 Aralık 1938'de Hint Okyanusu'nda yaşanan bir gelişme bu ara tür iddiasını tamamen çürüttü. 70 milyon yıl önce soyu tükenmiş bir ara geçiş formu olarak tanıtılan Coelacanth ailesinin Latimeria türüne ait canlı bir üyesi, okyanusun açıklarında ele geçti! Kuşkusuz Coelacanth'ın "kanlı-canlı" bir örneğinin bulunması, evrimciler açısından büyük bir şoktu. Üstelik en az 70 milyon yıl önce ortadan kalktığı düşünülen bu canlı türü üzerinde yapılan incelemeler, Coelacanthların 400 milyon yıldır hiçbir değişikliğe uğramadıklarını gösteriyordu. İlerleyen yıllarda (başta 1939'da Chalumnea Nehri açıklarında ve Madagaskar kıyılarında, 1952 ve 1953'te Komor Adaları'nda olmak üzere) başka bölgelerde de evrimcilerin "nesli tükenmiş" dedikleri 200'den fazla Coelacanth yakalandı. Bu balıkların yakalanmasıyla beraber evrimci bilim adamlarının o güne kadar hayali yorumlar yapmakta ne kadar ileri gidebilecekleri de anlaşılmış oldu. Coelacanthlar ne ilkel bir akciğere, ne de büyük bir beyne sahiptiler. Evrimci araştırmacıların ilkel akciğer olduğunu düşündükleri yapı, balığın vücudunda bulunan bir yağ kesesinden başka bir şey değildi. Ayrıca iddia edilenin tersine balık büyük bir beyin hacmine de sahip değildi, balığın büyük bir kafatası vardı ancak içinde ufak bir beyni vardı. Böylece balıklar ve amfibiyenler arasındaki tek ciddi sayılabilecek ara form iddiası da "geçersiz" hale geldi. Bunun üzerine, Coelacanth'ın evrimci yayınlardaki popülaritesi bir anda yok oldu. Francis Hitching bu durumu şöyle açıklıyor: "Eski formlarından hiçbir farklılık sergilemeyen, doğal deniz ortamına tam adapte olmuş ve karaya çıkmaya hiç eğilim göstermeyen birkaç düzine Coelacanth ele geçirilince, bu tür, derhal ara-geçiş formu olarak gösterildiği ders kitaplarından çıkarıldı." (Jacques Millot, "The Coelacanth", The Scientific American, Aralık 1955, Sayı 193, s. 39) Evrimcilerin çabaları nafiledir. Bütün deliller evrimi yalanlamakta ve Yaratılışın bir gerçek olduğunu göstermektedir. Bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır: De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur." (İsra Suresi, 81) |
Yılan Yıldızı
Dönem: Devoniyen dönemi |
Yılan yıldızının gövdesi diğer deniz yıldızlarından farklıdır. Yılan yıldızının ince kolları çiçeği andıran küçük bir gövdeden çıkmaktadır ve bu yönüyle diğer deniz yıldızlarından ayırt edilmektedirler. Evrimcilerin iddia ettiği gibi kademeli şekilde evrim sürecinin hiçbir şekilde yaşanmadığını kanıtlayan fosillerden biri de resimde görülen 400-380 milyon yıllık yılan yıldızı fosilidir. Yılan yıldızı 400 milyon yıl önce de tıpkı bugün yaşayan canlı örneği gibi yılan yıldızıdır ve en ufak bir değişikliğe uğramamıştır. Fosiller karşısında ağır yenilgiye uğrayan evrim teorisinin geçersizliğini ünlü evrimcilerden Norman Macbeth şöyle itiraf eder: "Maalesef evrim alanındaki açıklamaların çoğu iyi değil. Doğrusu bunların açıklama olarak değerlendirilmeleri bile çok zordur. Öneri, önsezi ve boş hayallerdir, hipotez olarak adlandırılmaları bile yanlış olur." (Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Boston: Gambit, 1971, s. 147) |
Sardalya
Dönem: Kretase dönemi |
Sardalya balıkları sürü halinde, yazın orta, kışın derin sularda yaşayan gezici balıklardır. Boyları, ortalama 15 santimetre en çok 20-22 santimetre olur. Bu balıklar Karadeniz, Marmara, Çanakkale Boğazı ve Kuzey Ege'de sıkça bulunur. Resimde sürü şeklinde yaşayan bu türün 95 milyon yıllık fosili görülmektedir. Tıpkı Allah tarafından yaratılan diğer canlılar gibi, bu canlı da yaratıldığı ilk günden itibaren hiçbir değişikliğe uğramadığından, evrim teorisine büyük darbe indirmiştir. |
Somon Balığı
Dönem: Kretase dönemi |
Resimde 110 milyon yıllık Kretase dönemine ait Brezilya'da bulunan somon balığı fosili görülmektedir. Paleontoloji bilimi milyonlarca yıl önce yaşayan canlılarla bugün yaşayan canlı örneklerinin hiçbir değişiklik geçirmediklerini bilim dünyasına ispat etmiştir. Yaratılışı ispat eden milyonlarca fosil artık bilim adamlarının evrim teorisini savunmalarını imkansız hale getirmiştir. Somon balıkları Allah tarafından çok özel yaratılmış balıklardır. Somon türleri yumurtadan çıkar çıkmaz denize doğru göç etmeye başlar. Köpek somonları birkaç hafta beslendikten sonra, Kral ve Atlantik somonları ise akarsularda 1 ila 3 yıl arasında değişen gelişim sürelerini tamamladıktan sonra denizlere açılırlar. Genç somon balıkları hayatlarının ilk göçlerinde içinde bulundukları ırmakta akıntı boyunca ilerler; denize doğru yaptıkları bu yolculukta çağlayanlar, kirli sular ve kendilerini avlamak isteyen büyük balıklar gibi türlü tehlikelerle karşı karşıya gelirler. Bunları atlatıp denize ulaşanlar göçlerini tamamlamış olurlar. Denizlerde birkaç yıl geçirdikten sonra iyice gelişip üreme olgunluğuna erişenler hayret verici yeni bir göçe başlar. Bu yolculukta, akıllara durgunluk veren ilk gerçek; balığın yol alması gereken mesafenin uzunluğudur. Açık denizlerde seyreden somonların amaçlarına ulaşmaları için binlerce kilometre yüzmeleri gerekmektedir. Örneğin, bir köpek somon balığı sonbahardaki yumurtlama döneminde, Yukon Nehri boyunca 3.200 kilometreden fazla yüzer. Somonlar da diğer tüm canlılar gibi Allah'tan aldıkları ilhamla hareket ederler ve O'nun yaratışındaki ihtişamı gözler önüne sererler. |
Taraklı Denizanası
Resimde görülen fosil, negatif – pozitif görünümlü çift parçalı bir fosildir.
|
Dönem: Kambriyen dönemi |
Resimde 525 milyon yıllık, Kambriyen dönemine ait taraklı denizanası fosili görülmektedir. Bilimsel adı 'ktenefor' olan bu canlılara taraklı denizanası denilmesinin sebebi sekiz sıra halinde kirpiklere sahip olmalarıdır. Taraklı denizanalarında öteki türdeşlerinde bulunan "nematosist" denen ve kıvrılmış tüp şeklindeki yakıcı yapı bulunmaz. Denizanalarının ve ktenoforların çoğunda biyolüminesans denen biyolojik ışıma olayı görülür. Bu da denizin derinliklerinde bu canlının muhteşem ışık ve renk gösterisi sergilemesini sağlar. Kuşkusuz bu özellik canlıya yaratıldığı andan itibaren Allah tarafından verilmiştir. Bu canlının 525 milyon yıl önceki halini gösteren fosili de evrim teorisinin geçersizliğini ispat etmektedir. |
Bivalve
Dönem: Jura dönemi |
Madagaskar adasında bulunan 144 milyon yıllık bivalve fosiline bakıldığında bu canlının bugün yaşayan canlı örneğiyle tamamen aynı olduğu açıkça görülmektedir. Bivalvenin yüzeyindeki en ince detaylar ve enine çizgiler dahi fosilde gözlemlenebilmektedir. Gördüğünüz gibi aradan 144 milyon yıl geçmesine rağmen canlıda en ufak bir değişiklik gerçekleşmemiş, canlı evrim geçirip başka bir canlıya dönüşmemiştir. |
Güneş Mercanı
Dönem: Devoniyen dönemi |
Nobel ödüllü ünlü evrimci Dr. Robert Milikan evrim teorisinin geçersizliğini şöyle itiraf etmektedir: "Şu çok acıklı: Biz bilim adamları şu ana kadar hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz." (Vital topics, David B. Loughran, Nisan 1996, Stewarton Bible School, Stewarton, Scotland) Gerçekten de 21. yüzyılda gelişen fosil bilimi ve paleontoloji, evrim teorisini tam anlamıyla yıkmış ve canlıların kademeli olarak birbirlerinden türemediklerini ortaya koymuştur. 150 milyon yıl önce bir istakoz, bir ahtapot, bir mürekkep balığı ve bunun gibi milyonlarca tür nasıl bir görüntüye sahipse bugün de aynı görünüme sahiptir. Resimde görülen mercan da aradan 350 milyon yıl geçmesine rağmen hiç değişmemiştir. Mercanların yumuşak mercanlar, boynuzsu mercanlar, dikenli mercanlar, gerçek mercanlar gibi çeşitleri vardır. Deniz şakayıkları da bu sınıftandır. Polip vücutlu bu canlıların mineral maddelerinden karışmış boynuzsu iskeletlerine de mercan denir. Mercan iskeletlerinin binlerce yıl boyunca belli bir bölgede toplanması sonucunda da, mercan kayalıkları meydana gelir. Son derece estetik görünümlü bu canlı Allah'ın sanatını yansıtmaktadır. |
Kaplan Köpekbalığı
95 milyon yaşındaki kaplan köpek balığı fosili |
Dönem: Kretase dönemi |
Kaplan köpek balıklarının tıknaz ve silindir şeklinde bir görünümleri vardır ve bu canlı yaklaşık 3.5 metre uzunluğundadır. Tek başına yaşar ve bir çok deniz hayvanını avlar. Hatta diğer köpek balığı cinslerine bile saldırır. Kaplan köpek balığı ismini, sırtındaki koyu renkli şeritlerinden almıştır, yaşlandıkça sırtındaki bu şeritler kaybolur. Bu canlının 95 milyon yıllık fosiline bakıldığında silindir şeklindeki kafatası ile yüzgeç detayları ve iskelet yapısı çok net bir şekilde görülmektedir. Kaplan köpek balığı fosillerinin de ispat ettiği gibi canlılar evrim geçirmemiştir. Tüm canlıları Allah yaratmıştır. Yaşayan fosiller, günümüzdeki örnekleriyle aralarında farklılık bulunmayan, dolayısıyla türlerin milyonlarca yıl boyunca hiçbir evrim geçirmediği gerçeğine ayna tutan kanıtlardır. Bu yönleriyle evrim teorisine ağır bir darbe oluştururlar. Bilindiği gibi evrim teorisi, ancak değişen çevre şartlarına uyum sağlayabilen canlıların hayatta kalacağını, hayali bir takım rastlantısal değişimlerin etkisiyle canlıların bu süreçte başka canlılara evrimleşeceğini iddia etmektedir. Yaşayan fosiller ise, teorinin, türlerin zaman içinde değişen şartlara göre değişim geçireceği iddiasının asılsız bir hikayeden ibaret olduğunu ortaya koymaktadır. Tarihte yüz milyonlarca yıl geriye uzanan, çok eski yaşayan fosil örnekleri mevcuttur. Yaklaşık 400 milyon yıllık olduğu halde hiçbir değişim izi ortaya koymayan köpek balığı ve evrimcilerin soyu tükenmiş bir ara geçiş canlısı olarak ortaya attıkları ama günümüzde halen yaşayan bir dip balığı olduğu anlaşılan Coelacanth gibi canlıların fosilleri, evrim teorisinin değişim senaryosunu yalanlayan çok çarpıcı bir tablo çizmektedir. |
Mürekkep Balığı
Dönem: Jurasik dönemi |
Kafadanbacaklılar (Cephalopoda) sınıfının, Onkollular (Decapodiformes) grubundan olan mürekkep balığı denizlerde yaşayan bir yumuşakçadır ve günümüze kadar soyunu devam ettirmiştir. Mürekkep balığı hep mürekkep balığı olarak var olmuştur. Başka bir canlıdan türememiş, başka bir canlıya da dönüşmemiştir. Bu gerçeğin teyidi olan fosil bulguları, diğer tüm canlılar gibi mürekkep balıklarının da evrim geçirmediklerini söylemektedir. Mürekkep balıkları Allah'ın bedenlerine koyduğu tehlike anında mürekkep püskürtme yöntemi ile düşmanlarından korunur ve mükemmel bir kamuflaj örneği sergilerler. |
Iskarmoz (Barracuda)
Dönem: Miosen dönemi |
Iskarmoz balığı bütün sıcak ve ılık denizlerin sığ sularından 100 metre derinliğe kadar olan bölgede yaşayan bir balıktır. Sürü halinde dolaşırlar ve son derece yırtıcıdırlar, öyle ki köpek balıklarına bile hücum ederler. Balığın 5 milyon yıl önce İtalya'da bulunan, Miosen dönemine ait fosili, canlının kafasının tam altında ve kuyruklarında olan küçük yüzgeçlerini, ince ve uzun kafa yapısını, uzun ince gövdesini çok net bir şekilde göstermektedir. Tüm bu detaylar ıskarmoz balığının aradan geçen 5 milyon yıla rağmen hiç değişmediğini, yani evrim geçirmediğini ispatlamaktadır. |
Mantis Istakozu
Dönem: Kretase dönemi |
Karbonifer döneminden (354 – 290 milyon yıl) beri hiç değişmeden varlıklarını devam ettiren mantis ıstakozları, evrim teorisini geçersiz kılan canlılardan biridir. Bir canlının yaklaşık 300 milyon yıl boyunca hiç değişmemesi evrimcilerin mantıksız izahlarıyla açıklanabilecek bir durum değildir. Resimdeki mantis ıstakozu fosili ise 95 milyon yaşındadır ve hem 300 milyon yıl önce yaşamış hem de günümüzde yaşayan mantis ıstakozlarının tamamen aynısıdır. Mantis ıstakozunun boyu 30 santimetreye ulaşabilir ve üzerinde çok farklı renkler barındıran bir kabuğa sahiptir. Tehlikeli kıskaçları sebebiyle dalgıçlar tarafından "parmak yaran" olarak adlandırılan mantis ıstakozları, hayvanlar âlemindeki en kompleks göz sistemine sahip canlılardandır. Mantis ıstakozu, insanlardan dört kat fazla olmak üzere, 12 ana rengi görebilir ve aynı zamanda farklı tip ışık kutuplanmalarını yani ışık dalgalarındaki titreşimlerin yönünü algılayabilir. |
Mene Balığı
Resimde görülen fosil, negatif – pozitif görünümlü çift parçalı bir fosildir. |
Geniş gövde, küçük kuyruk, özel iskelet yapısı ve bedenin alt kısmından çıkan iki uzun yüzgeç… Bunlar Mene balığının milyonlarca yıldır değişmeyen ve onu bize tanıtan tipik özelliklerindendir. Fosil kayıtları bu balığın milyonlarca yıl önceki halini adeta bizim için resmetmekte ve canlının hiç değişmediğini göstermektedir. |
Dönem: Eosen dönemi |
Menidae familyasına dahil olan Mene balığına özellikle Pasifik Okyanusu'nda sıkça rastlanır. Canlının, Senozoik zamana (65 milyon yıl – günümüz) ait pek çok fosil örneği elde edilmiştir. Resimde görülen, 54-37 milyon yıllık Eosen dönemine ait fosili bu canlının hiçbir şekilde değişmediğini gösteren önemli bir kanıttır. Fosil günümüzde yaşayan canlı örneğiyle tamamen aynı olup balığın geniş gövdesini, küçük kuyruk yapısını, iskelet yapısını ve bedeninin altından çıkan iki uzun yüzgecini çok net bir şekilde göstermektedir. Fosil kayıtları canlıların milyonlarca yıl önceki hallerinin adeta resmini yansıtır. Eğer bir canlı on milyonlarca yıl boyunca en küçük bir değişiklik dahi geçirmemişse, o zaman canlıların evrimi senaryosundan bahsetmek mümkün değildir. |
Ahtapot
Resimde görülen fosil, negatif – pozitif görünümlü çift parçalı bir fosildir. |
Dönem: Kretase dönemi |
Ahtapot gibi kabuksuz ve omurgasız hayvanların dahi tüm detaylarıyla fosil kayıtlarında bulunması Allah'ın mucizelerinden biridir. Bu yumuşakçaların kafa yapısı, kolları ve göz çukurları dahi, bulunan fosillerde çok net bir şekilde görülmektedir. Böylece insanlar Allah'ın yarattığı bütün türlerin fosil kayıtlarını görerek bütün canlıların hiçbir değişikliğe uğramadığına şahit olmaktadırlar. Ahtapot Kafadanbacaklılar sınıfından bir yumuşakçadır. Vücutları kısa ve yuvarlak yapıdadır. Bir çift gelişmiş gözleri vardır. Başının çevresinden 8 adet kol çıkar. Bu kolların uzunlukları aynı olup, dipte kısa bir zarla birbirlerine bağlıdır. Her kolda iki sıra vantuz bulunur. 2-3 santimetreden 10 metreye kadar ulaşan değişik büyüklükte türleri vardır. Zeminde emici kolları üzerinde sürünerek hareket eder veya emdiği suyu bedeninden basınçla püskürterek jet sistemiyle hızla geri giderler. Ahtapotların üstün bir renk değiştirme kabiliyetleri de vardır, bu sayede rahatça gizlenirler. Midye ve istiridyelerin kabuklarını açıp, tekrar kapanmalarına mani olmak için kabukların arasına taş sıkıştırıp, içlerini yerler. Kemiksiz olduklarından vücut ve kollarını iyice inceltip çok dar aralıklardan geçebilirler. Ahtapot da tıpkı diğer hayvanlar gibi Allah'ın muhteşem yaratışının eseridir. |
Dikenli Çütre Balığı
Dönem: Kretase dönemi |
Evrimciler, balıkların omurgasız deniz canlılarından, amfibiyenlerin ve günümüz balıklarının sözde "atasal" bir balıktan, sürüngenlerin amfibiyenlerden, kuşların ve memelilerin ayrı ayrı sürüngenlerden ve en son olarak insanların ve günümüz maymunlarının ortak bir atadan evrimleştiklerini iddia ederler. Fakat fosil kayıtlarında bu iddiaları doğrulayan tek bir ara geçiş formu bile bulunamamıştır. Bu sayfada görülen 95 milyon yıllık dikenli çütre balığının fosili ile günümüzde yaşayan örneği tamamen birbiriyle aynıdır. Dolayısıyla bu canlı da diğer türler gibi yaşadığı milyonlarca yıl boyunca en ufak bir değişikliğe uğramamış, evrim geçirmemiştir. Bulunan her fosil, evrim teorisinin hiçbir zaman gerçekleşmediğini ve tüm canlıların Allah tarafından mükemmel halleriyle yaratıldıklarını ispat etmektedir. |
Spatula Balığı
Soldaki ve aşağıdaki resimde görülen, Eosen dönemine ait 50 milyon yıllık spatula balığının alttaki resimde yer alan ve günümüzde yaşayan örneğinden hiçbir farkı yoktur. Balığın spatulaya benzeyen ağız yapısı, kendine özgü yüzgeçleri aynen durmaktadır. Bunun gibi fosiller bizlere canlıların evrimleşmediklerini, tümünü Allah'ın bir anda, eksiksiz olarak yarattığını göstermektedir |
Dönem: Eosen dönemi |
Spatula balığının, neredeyse vücudunun uzunluğuna yakın son derece belirgin, spatulaya benzeyen ağız ve burun yapısı ile küçük yüzgeçleri 50 milyon yıllık fosilde de son derece net bir şekilde görülmektedir. Canlı aradan 50 milyon yıl geçmesine rağmen en ufak bir değişikliğe uğramamış, evrim geçirmemiştir. Charles Darwin evrim teorisini ortaya atarken canlıların mutasyonlar yoluyla birbirlerinden türediklerini iddia etmiştir. Fakat bulunan milyonlarca fosil canlıların birbirlerinden evrimleşmediklerini, ilk yaratıldıkları halden günümüze kadar aynı şekilde kaldıklarını göstermektedir. Bilim adamı Stephen Jay Gould mutasyonlarla türler arasında geçiş olamayacağını şöyle ifade etmektedir: "Bir mutasyon büyük ve yeni bir ham malzeme (DNA) oluşturmaz. Türleri mutasyona uğratarak yeni bir tür elde edemezsiniz." (Stephen Jay Gould, "Is a New and General Theory of Evolution Emerging?", Lecture at Hobart&Wm Smith College, 4 Şubat 1980) |
Dikenli Vatoz
Dönem: Kretase dönemi |
Dikenli vatoz (Dasyatis pastinaca), Dasyatidae familyasından, kuzeydoğu Atlantik Okyanusu'na ve Akdeniz'e özgü bir balık türüdür. Madeyra ve Fas'tan Britanya Adaları'na, Norveç'in güneyinden Baltık Denizi'ne, Atlantik'ten Akdeniz ve Karadeniz'in tamamına kadar geniş bir bölgede yaşar. Burnu kısa ve geniştir. Vücudun ön tarafları oldukça düzdür. Arka taraflar ise hafif yukarıya kıvrılmış durumdadır. Kuyruk uzunluğu vücut uzunluğunun ortalama 1,4 katıdır. Kuyruklarında zehirli bir diken bulunur. Bu balığın 95 milyon yıl önce yaşamış olan fosili incelendiğinde, günümüzde yaşayan canlı örneğiyle fizyolojik olarak tamamen aynı olduğu görülmektedir. Bu balık türü uzun ince kuyruk yapısını ve yana doğru kanat şekline açılan gövdesini aradan milyonlarca yıl geçmesine rağmen korumuş, en ufak bir değişikliğe uğramamıştır. 95 milyon yıllık dikenli vatoz fosili, canlıların evrim geçirmediklerini, tüm canlıları Yüce Allah'ın yarattığını ispat etmektedir. |