Darwinistler, Bir Bitkinin Mucizelerle Yaratılmış Olduğunu Düşünmezler

 

Her bir kelimesi bir kitabı ve her bir harfi bir satırı içerisinde tutan bir kitabın, katipsiz (yazıcısız) vücudu (ortaya çıkması) mümkün değildir. Kainat kitabı da Nakkaş-ı Ezelinin (evveli olmayan, her şeyi en güzel şekilde işleyen Allah) vücub-u vücuduna (var olmasına) bağlıdır.22 Bediüzzaman Said Nursi

Darwinistler, gelincik çiçeklerinin polenlerini, polen taşıyıcı böceklerin en fazla olduğu saatlerde yaymalarını, biyolojik saatleri ile kendi çiçeklenmelerinin gelişimini sağladıklarını tesadüflerle açıklayamayacaklarını düşünmezler.

Darwinistler, mısır ve fasulye bitkilerinin düşmanlarından korunmak için yapraklarında özel bir salgı salgıladıklarını, bu salgı ile parazit yaşayan eşek arılarını bulundukları yere toplayarak adeta paralı asker gibi kullandıklarını, bu savunma stratejisinin herhangi bir şuura sahip olmayan bitki tarafından gerçekleştirilmiş olmasının mümkün olamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, çoğu küçük tahta parçalarına benzeyen tohumlardan nasıl belli bir süre sonra 4-5 metre uzunluğunda ve yüzlerce kilo ağırlığında dev ağaçlar oluştuğunu düşünmezler.

Darwinistler, güllere renklerini veren, yapraklarındaki kıvrımları belirleyen, çiçeğinin yapraklarının kadifemsi yumuşaklığını, dünyanın neresine giderseniz gidin aynı muhteşem gül kokusunu belirleyen bilgilerin gülün genlerine nasıl yerleştiğini, bunun bütün bitki türleri için geçerli olduğu gerçeğini düşünmezler.

Polenler, dış kısımlarında ekzin adı verilen bir madde ile korunurlar. Bu, polenlerin taşınması için gerekli bir önlemdir ve ancak üstün bir yaratılışla açıklanabilir.

Darwinistler kuru sopaya benzeyen asma dallarından tatlı ve su dolu kesecikler halinde üzümlerin nasıl çıktığını, üzüm kabuklarını fındık kabuklarından farklı kılanın, bu iki meyvenin renklerini, tatlarını, kokularını, içindeki vitaminleri, birinin sulu birinin kuru yapılarda olmasını sağlayanın tohumların genlerindeki bilgiler olduğunu, her zaman fındık tohumlarından fındıkların, üzüm tohumlarından ise üzümlerin çıktığını düşünmezler.

Şartlar uygun olmadığı için on yıllarca hatta yüzyıllarca uyku durumunda kalan ve sonra filizlenebilen tohumlar vardır. Darwinistler, yer değiştirme gibi bir alternatifleri olmayan bitkilerin zor koşullarda yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayan böyle bir mekanizmanın varlığını nereden bildiklerini düşünmezler.

Darwinistler toprağın genel olarak çürütücü, parçalayıcı özelliğinin olduğunu ancak toprağın içindeki tohum ve milimetrenin yarısı inceliğindeki köklerin, toprakta hiçbir zarar görmediklerini aksine toprağı kullanarak sürekli gelişip büyüdüklerini düşünmezler.

Darwinistler, toprağın altında filizlenmekte olan tohumların yüzeye çıkış yolları kapatılsa da önlerine çıkan her engelin etrafından dolaşacak kadar uzun filizler çıkartarak ya da büyüdükleri yerde baskı yaratarak her halükarda gün ışığına ulaşmayı başardıklarını düşünmezler.

Fotosentez oldukça karmaşık bir olaydır ve bir hücrenin içerisindeki organelde ortaya çıkması olanaksız görülmektedir. Çünkü tüm kademelerin birden oluşması olanaksız, tek tek ortaya çıkması da anlamsızdır.23 Prof. Ali Demirsoy

Darwinistler, bir yaprağın sadece 1 milimetre karesinde 500 bin adet klorofil bulunduğunu, bir başka deyişle, fotosentez için gerekli olan ve insanların hiçbir şekilde laboratuvarlarda elde edemedikleri bu muhteşem molekülün, nasıl olup da bir yaprağın içinde milyonlarca sayıda bulunabildiğini düşünmezler.

Darwinistler, son derece kompleks bir işlem olan fotosentez işleminin rastlantılar sonucu gelişemeyeceğini, bir hücre tarafından sonradan öğrenilemeyeceğini, yeryüzünde yaşayan ilk bitki hücrelerinin fotosentez yapmak için özel olarak tasarlanmış olduklarını, yani bitkileri, fotosentez yeteneğiyle birlikte Yüce Allah’ın yaratmış olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, yeryüzünde yeşil bitkilerin dışında fotosentez yapabilen alglerin, %30 oranında karbondioksit gazını içine çekerek, gezegenin %70’lik oksijen ihtiyacını nasıl karşıladığını düşünmezler.

Adi bir muntazam makine, intizam ve mizanlı (dengeli) heyetiyle şeksiz (şüphesiz), bir mahir (hünerli) ve dikkatli ustayı gösterdiği gibi; kainatı dolduran hadsiz (sonsuz) zihayat (canlı) makineler de, her birisi binbir mücizat-ı ilmiyeyi (ilmi mucizeleri) gösteriyorlar. Elbette yıldız böceğinin ışığına nisbeten güneşin ziyası (ışığı) derecesinde ilmin cilveleri ile o zihayatlar (canlılar), usta ve sermedi (ebedi) sanatkarlarının vücub-u vücuduna (var olmasına) ve mabudiyetine pek parlak şehadet ederler (şahidlik eder).24 Bediüzzaman Said Nursi

Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Herşeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?

(Fussilet Suresi, 53)


Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.

(Rad Suresi, 4)

Darwinistler aynı özelliğe sahip toprağa ekilmiş ve aynı güneşten ışık alan, aynı su ile sulanan tüm bitkilerin kendi özelliklerine göre renklerinin, kokularının ve şekillerinin farklı olmasının Allah’ın yaratma sanatına bir delil olduğunu düşünmezler.

Tahta görünümlü küçük bir tohum, toprağın içinden çıkan sayısız meyvenin, çiçeğin, ağacın, türlü renkte kokunun, lezzetin ve güzelliğin kaynağıdır. İşte Darwinistler, bu olağanüstü gerçek üzerinde düşünmezler.

Darwinistler, tahta görünümlü bir cisimden, “tohum”dan, tam ayarında şekerleriyle, özel kokularıyla, lezzetleriyle meyvelerin çıkması için gereken bilgilerin tesadüfen oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, akçaağaç gibi bazı ağaç türlerinin sıcakta saatte yaklaşık 265 litre su kaybettikleri halde susuz kalmadıkları olağanüstü bir kök sistemine nasıl sahip olduklarını, böyle bir sistemin kör tesadüflerin eseri olamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, polenlerin bitkinin üreme hücrelerini içerdiğini, bu hücrelerin ise dış etkilerden zarar görmeden canlılığını koruyabilmesi için mükemmel bir ambalaj sistemine sahip olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, polenlerin dış kısımlarının organik alemde bilinen en dayanıklı madde olan “ekzin” ile kaplı olduğunu, bu sayede yüksek basınç ve sıcaklıktan korunan polenlerin hangi metotla taşınırlarsa taşınsın, ana gövdeden kilometrelerce uzaklıkta dahi canlılıklarını sürdürebildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, yeryüzünde 500.000’den fazla bitki çeşidi bulunduğunu, bu bitki türlerinin her birinin kendi içinde özel tasarımlara ve türlerine özgü sistemlere sahip olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, bitkilerin fotosentez için gerekli maddeleri topraktan alabilmek amacıyla kök sistemine ihtiyaç duyduklarını, bu mekanizmayı ise bitkilerin tasarlamış olmasının mümkün olamayacağını düşünmezler.

Hiçbir hücre, biyolojik bir işlevi, sözcüğün gerçek anlamında “öğrenme” olanağına sahip değildir. Bir hücrenin solunum ya da fotosentez yapma gibi bir işlevi doğuşu sırasında yerine getirebilecek konumda olmayıp, daha sonraki yaşam süreci içinde bunun üstesinden gelebilecek duruma gelmesi, bu işlevi sağlayacak beceriyi edinmesi olanaksızdır.25 Alman biyolog Hoimar Von Ditfurth

Darwinistler, bitkilerin her türünün kendine has koku, tat, renk gibi özellikler içerdiğini, tek bir bitki hücresinin dahi zaman içerisinde tesadüfler ile meydana gelemeyecek kadar kompleks bir sisteme sahip olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, havada bu kadar çok polen dolaşırken, nasıl olup da bir bitki çeşidinin polenlerinin başka bir bitki türü tarafından tutulmadan sadece kendi türünden bitkilere ulaştırılmakta olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, bilim adamlarının laboratuvar ortamında tam manasıyla gerçekleştiremedikleri “fotosentez” işleminin, bilince sahip olmayan bitkiler tarafından düzenli olarak gerçekleştirildiğini düşünmezler.

Darwinistler, çöl bitkilerinin, kuraklık durumunda, tohum halinde uykuda kalarak kendilerini susuzluktan koruduklarını, yağmurdan sonra çok çabuk bir şekilde tohumlarını açıp yeşerdiklerini, şuuru olmayan bitkilerin bu planı nasıl yaptıklarını düşünmezler.

Darwinistler, bir tohumun, oluşturacağı ağacın şeklini, biçimini, rengini, meyve verecekse meyvesini, açacak olan çiçeğini, çiçeğin kokusunu ve bu ağacın sahip olduğu diğer tüm detayların bilgisini bilmekte olduğunu düşünmezler.

Evet baharımızda yer yüzünü bir mahşer eden (toplayan) , yüzbin haşir (toplanan) nümunelerini icad eden Kadîr-i Mutlak’a (Kudret Sahibi Allah), Cennet’in icadı nasıl ağır olabilir?26 Bediüzzaman Said Nursi

Darwinistler, tek bir tane tohumun, bir süre sonra kendi kendine 4-5 metre uzunluğunda yüzlerce kilo ağırlığında dev bir ağaç haline gelişini ve bunun aşamalı evrim senaryolarının hiçbiri ile açıklanamadığını düşünmezler.

Darwinistler, tohumun bir bitkiyi veya dev ağaçları ortaya çıkarabilmek için yalnızca kendi içinde hazır bulunan besini, toprak, su ve güneş ışığını kullandığını ve bunun sonucunda cilalanmış kabukları, eşsiz kokuları, mükemmel tatları ile birbirinden güzel meyvelerin nasıl ortaya çıktığını düşünmezler.

Filizlenip çıkacağı vakte kadar, mükemmel bir zırh ile korunan tohum, muhteşem bir bitkinin oluşumunun ilk aşamasıdır. Filizlenen bitki, gelişip çiçeğini ve meyvesini verirken, müthiş bir sanat eseri olduğunu açıkça ispatlar. Bu canlı, Allah’ın yarattığı bir mucizedir.

Darwinistler, kozalaklı ağaç yapraklarının, nasıl olup da soğuğa karşı özel bir tedbir mekanizmasına sahip olduklarını, üzerlerindeki mumlu yüzeyin suyun buharlaşmasını engellediğini ve yaprağa dayanıklılık kazandırdığını düşünmezler.


Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü?
Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?

(Vakıa Suresi, 63-64)

Darwinistler, bir çiçeğin kırmızı renginin, yapraklarındaki kıvrımlarının, sahip olacağı yaprak sayısının, yapraklarının yumuşaklığının, kadifemsi yapısının, sahip olacağı kokunun, bir meyvenin üzerindeki cilalı kabuğun, içindeki çekirdeklerin sırasının, sapının dayanıklılığının, kısacası bitkilerle ilgili her detayın embriyoya yerleştirilmiş olduğunu, hiçbir tesadüfün bu kadar detaylı bilgileri, küçük embriyonun içine toplama gücünün olamayacağını düşünmezler.

 

Darwinistler, bir tohumun embriyosunun gelişene kadar özenle korunması gerektiğini, bunun için farklı türlere göre değişiklik gösteren tohum kılıflarının bulunduğunu ve bitkinin bulunduğu çevre şartlarına göre bu kılıfın dayanıklılığının özel olarak belirlenmiş olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri bir tohumun, çevresindeki düşmanları uzaklaştıracak özel bir sistem ile donatıldığını, kimilerinin acı bir madde ile kaplı olduğunu ve bunu kendi içindeki bilgilerle ürettiğini düşünmezler.

Darwinistler, bazı bitki türlerinin tohumlarının dış zarlarında jölemsi bir maddenin bulunduğunu, kompleks şekerlerden oluşan bu maddenin su ile karıştığında kolayca şiştiğini ve bu sayede tohumun nemli maddelerin üzerine yapışabileceğini, bunun da filizlenme sırasında çok etkili olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, bazı bitki türlerinin tohumlarının dış zarlarındaki bu jölemsi maddenin, o bitki tohumunda bilinçli olarak üretilmiş olduğunu da düşünmezler.

Darwinistler, fasulye tanesinin, yani tohumunun anne bitkiye olan bağlantı noktasındaki ‘micropyle” adı verilen, bebeklerdeki göbek bağına benzetilebilecek özel geçiş yerinde yumurtacığın içindeki dişi üreme hücresini döllemeye yarayan tüplerin bulunduğunu, aynı zamanda zamanı geldiğinde suyun bu delikten geçerek tohumun filizlenmesini sağladığını düşünmezler.


Rabbin bal arısına vahyetti:
Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.
Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver.
Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır…

(Nahl Suresi, 68-69)

Darwinistler, Zanonia bitkisinin havada uçan tohumlarının ağırlık merkezinin son derece eşit ölçülerde dengelendiğini, bu özel dengeye göre tohumların uzak noktalara da fırlatılabildiğini ve bu özel düzenin hiçbir şekilde tesadüflerle meydana gelemeyeceğini düşünmezler.

Darwinistler, tere benzeri bitkilerin tohumlarının hidrofob (su geçirmeyen) bir cila ile kaplı olduğunu, bu cilanın onların suyun yüzey gerilimini kullanmalarını ve dolayısıyla batmamalarını sağladığını ve söz konusu tohumların ancak böyle bir sistem sayesinde ırmakları yüzerek geçebileceklerini düşünmezler.

Lupin bitkisi hava tahmini yaparak uygun iklimlerde çimlenir.

Darwinistler, bazı bitkilerin kurak mevsimlerde hayatta kalmak için uyku haline geçmeleri gerektiğini bildiklerini ve bunun için de sahip oldukları suyu, dokularından genetik bir kontrol sonucunda kaybettiklerini, sahip oldukları absisik asit adlı bir hormon vesilesiyle tohum içindeki hormonların uyku durumunda yavaşladığını, solunumun azaldığını, beslenmenin ve büyümenin olmadığını, bunun üstün bir bilinçle gerçekleşmekte olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, hava şartları kötüye gittiğinde, toprak altındaki bir tohumun bundan nasıl haberdar olduğunu ve filizlenmeyi geciktirmek için nasıl önlem almaya karar verdiğini düşünmezler.

Meselâ, bahar mevsiminde cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misal libaslar (giyecekler) ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla (değerli taşlarıyla) süslendirip hizmetkâr ederek onların latif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit en tatlı, en musanna (süslü) meyveleri bize takdim etmek; hem zehirli bir sineğin eliyle şifalı en tatlı balı bize yedirmek; hem en güzel ve yumuşak bir libası (giyeceği) elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak; ne kadar cemil bir kerem (güzel bir lütuf), ne kadar latif bir rahmet eseri olduğu bedaheten (apaçık) anlaşılır. Hem insan ve bazı canavarlardan başka, Güneş ve Ay ve Arz’dan tut, tâ en küçük mahluka kadar her şey kemal-i dikkatle (tam bir dikkatle) vazifesine çalışması, zerrece haddinden tecavüz etmemesi (haddini aşmaması), bir azîm (kararlı) heybet tahtında umumî bir itaat bulunması; büyük bir celal (güzellik) ve izzet sahibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor. Hem gerek nebatî (bitkisel) ve gerek hayvanî ve gerek insanî bütün vâlidelerin (annelerin) o rahîm şefkatleriyle ve süt gibi o latif gıda ile o âciz ve zaîf (zayıf) yavruların terbiyesi, ne kadar geniş bir rahmetin cilvesi işlediği bedaheten (açık bir şekilde) anlaşılır.27 Bediüzzaman Said Nursi

Darwinistler, Arktik tundralarındaki Lupin bitkisinin, hava tahmini yaparak eğer şartlar olumsuzsa çimlenmediğini ve toprak altında bir nevi uykuya geçerek havaların düzelmesini beklediğini, uygun ortam gelene kadar gerekirse yüzlerce yıl bekleyerek, şartlar düzeldiğinde kaldıkları yerden gelişmeye devam ettiklerini düşünmezler.  (www.evrimmasali.com)

Bitkiler, yüzlerce kilometre yol kateden polenlerinin, mutlaka kendi türdeşlerine ulaşacağını adeta bilir gibi hareket ederler. Böyle bir üreme sistemi karşısında Darwinizm açıklamasızdır.

Darwinistler, filizlenen bitkinin köklerinde yerçekimi sinyallerini algılayan hücrelerin, yukarıya doğru yükselen kısmında ise ışığa duyarlı hücrelerin bulunduğunu, yerçekimi ve ışığın, köklerin ve filizin büyüme yönünü belirlediklerini, farklı yöne doğru bir eğilme meydana geldiğinde büyümeyi tekrar dikey yöne doğru düzelttiklerini düşünmezler.

Darwinistler, ışığı besine çeviren fotosentez sistemleriyle, hiç durmadan enerji ve oksijen üreten, doğayı temizleyen, ekolojik dengeyi sağlayan mekanizmalara sahip olan yaprakların, şuursuz tesadüflerle oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, güneş enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürerek bütün canlılar için temel besin kaynağı olan karbonhidratları üreten bitkilerin, bu işlemi saniyenin milyarda biri kadar kısa bir sürede yapmayı nasıl başardıklarını düşünmezler.

Darwinistler, merkezi sinir sistemi ve bunu kontrol eden bir beyinleri olmayan bitkilerin, toprağın içinden belirli oranlarda mineralleri ve suyu alarak, havayı ve güneş ışığını kullanarak insanlar için besin üretmelerindeki mükemmelliği düşünmezler.

Darwinistler, herhangi bir akla sahip olmayan akçaağaçların ürettikleri, -insanların ürettikleri böcek ilaçlarından çok daha etkili olan- tanen maddesiyle, zararlı böceklere karşı bir koruma sağlamalarının rastlantılarla açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, bitkinin bütün sistemlerinde mevcut olan indirgenemez komplekslik özelliğinin evrim teorisi ile açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, bazı bitkilerin üremeleri için gerekli olan polenlerin, rüzgarla taşınma esnasında, yüzlerce kilometre uzaklıktaki kendi türlerine ait bitkilere nasıl ulaşabildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, suyla temas eder etmez çimlenmeye başlayan tohumlar içinde bir istisna olan Hindistan cevizi palmiyesi tohumlarının, dayanıklı kabukları sayesinde suda yaptıkları 80 günlük uzun yolculuğa rağmen çimlenmemelerinde ve bu şekilde nesillerini devam ettirebilmelerinde bir olağanüstülük olduğunu düşünmezler.

Madem muntazam bir fiil failsiz olmaz. Manidar bir kitap katipsiz olmaz. Sanatlı bir nakış nakkaşsız olmaz… Elbette şu kainatı dolduran ef’al-i hakimanenin (hükmeden işlerin) bir faili ve yeryüzünün mevsim bemevsim tazelenen hayret-feza nukuşlarının (hayret veren nakışlarının), manidar mektubatının (mektuplarının) bir katibi, bir nakkaşı vardır.28

Darwinistler, ağaçların, hiçbir pompa veya hidrofor sistemi olmadan ihtiyaçları olan suyu metrelerce uzunluktaki en uç dallarda bulunan yapraklara kadar ulaştırabilmelerinin tesadüflerle açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, ağaçların sadece sonbaharda yapraklarını dökmek için hücrelerinde gerçekleştirdikleri karmaşık biyokimyasal olayları hangi irade, akıl ve bilinçle meydana getirdiklerini düşünmezler.

Sıkıp suyu çıkaran (bulut)lardan ‘bardaktan boşanırcasına su’ indirdik.
Bununla taneler ve bitkiler bitirip- çıkaralım diye.
Ve birbirine sarmaş-dolaş bahçeleri de.

(Nebe Suresi, 14-16)


Darwinistler, çınar ağaçlarının bünyelerinde barındırdıkları zehri, kendilerine zarar vermeden, bulundukları topraktaki yabani otlardan korunmak için toprağa aktarmalarındaki üstün ve akılcı sistemin tesadüfen asla oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, bitkilerin, düşmanlarına karşı kendilerini koruyabilecek pek çok savunma mekanizması ile birlikte yaratılmış olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, bir yaprağın, hasar gördüğü yerden jasmonik asit salgılayarak diğer yaprakların saldırıdan haberdar olmalarını ve savunmaya geçmelerini sağlamasını, evrim teorisiyle açıklayamayacaklarını düşünmezler.

Bütün meyveler ve içindeki tohumcuklar; hikmet-i Rabbaniyetin birer mucizesi, sanat-ı İlahiyenin (İlahi sanatların) birer harikası, rahmet-i İlahiyenin (Allah’ın sonsuz rahmetinin) birer hediyesi, vahdet-i İlahiyenin (Bir olan Allah’ın) birer bürhan-ı maddisi (maddeye ait delili), ahirette eltaf-ı İlahiyenin (İlahi lütufların) birer müjdecisi, kudretinin ihatasına (tam kavranmasına) ve ilminin şümulüne (kaplamasına) birer şahid-i sadık (doğru, dürüst şahit) oldukları gibi; şunlar, alem-i kesretin (tüm varlıklar aleminin) aktarında (her tarafında) ve şu ağaç gibi tekessür etmiş (çoğalmış) bir nevi alemin etrafında, vahdet ayineleridirler   (Allah’ın Birliğinin yansımalarıdır). Enzarı kesretten vahdete (bakışları çokluktan tekliğe) çeviriyorlar.29

Darwinistler, bitkilerin ve bitki yapraklarının üstün bir serinleme mekanizmasına sahip olduklarını ve bu sistemi kör tesadüflerle izah edemeyeceklerini düşünmezler.

Darwinistler, yaprakların, üst yüzeylerindeki kütiküla adı verilen bir tür su geçirmez, koruyucu cila sayesinde su kaybını minimuma indirebilmelerini evrimle hiçbir şekilde açıklayamayacaklarını düşünmezler.

Hindistan cevizi tohumu, sudaki 80 günlük yolculuğunun ardından çimlenir. Bu zamanlama, ancak Allah’ın dilemesiyledir.

Darwinistler, çöl bitkilerinin suyu buharlaştırmaktan çok suyu muhafaza edecek, çöl ortamına uygun özelliklere sahip olmalarının, tesadüflerle açıklanmasının mümkün olmayacağını düşünmezler.

Darwinistler, bazı bitkilerin dış yüzeylerinin odunsu ve kuru maddeyle kaplı olmasına rağmen, suyu pompalama mekanizmaları sayesinde bünyelerinden tonlarca su geçirebilmelerini ve bu mekanizmanın yokluğunda yeryüzündeki yaşamın devamının olamayacağını düşünmezler. (www.bitkidunyasi.net)

Darwinistler, aynı toprakta yetişmesine, aynı su ile sulanmasına rağmen, benzersiz renk, farklı koku ve tatlara sahip bitkileri, insan ruhuna en hoş gelecek şekilde Allah’ın yarattığını düşünmezler.

Darwinistler, kapkara bir çamurun içerisinde yetişen meyvelerin, bir kimyager gibi topraktan sadece insanlar için gerekli olacak mineralleri özümseyip almalarının evrimle hiçbir şekilde açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, hiçbir düşünme yeteneği olmayan bazı ağaçların savunma taktiği kullanarak, sonbaharda kendilerini zararlı böceklerden korumak için yapraklarında özel kompleks boya molekülleri (pigment) üreterek, göz alıcı renklere büründürmelerinin tesadüfen olamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, soğuk iklim koşullarında yaşayan ağaç yapraklarının üzerlerinin mum benzeri bir madde ile kaplı olmasını ve bu yüzden yaprakların su kaybetmeden yaşamlarını sürdürebilmelerinin kör tesadüflerle izah edilemeyeceğini düşünmezler.

O, gökten su indirendir. Bununla herşeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık,
ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz…

(En’am Suresi, 99)

Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip
onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır…

(İbrahim Suresi, 32)

Darwinistler, kar yükünden zarar görmemesi için evlerin çatılarını koni biçiminde inşa eden mühendislerin, aslında Allah’ın yarattığı kozalaklı ağaçların şekillerinden ilham aldıklarını ve doğada mühendislere ilham veren daha pek çok akılcı yapının bulunduğunu, bunların hiçbir şekilde tesadüfen oluşamayacağını düşünmezler.

Lotus bitkisi, üzerindeki toz taneciklerini, yağmur damlalarını hareket ettirerek temizler. Darwinistler, insanların günümüz teknolojisinde taklit etmeye çalıştıkları bu özelliğin, tesadüfen oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, bitkilerin, yaşamaları ve nesillerini devam ettirebilmeleri için sahip oldukları biyolojik saatin varlığının evrim teorisi ile açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, Edinburg Üniversitesi Hücre ve Moleküler Biyoloji Enstitüsü üyesi olan Anthony Trewavas’ın Nature dergisinin 21 Şubat 2002 sayısındaki “Bitkilerdeki Bilinç: Akıldan Yoksun Beceriler” başlıklı makalesindeki: “Bitki hücreleri birbiriyle kimi zaman proteinleri ve hormonları; kimi zaman nükleik asit, karbonhidrat ve şekerleri; kimi zaman da kimyasal ve elektriksel sinyalleri kullanarak haberleşirler. Bireysel bitki hücrelerinin çok miktardaki bu bilgiyi nasıl barındırdıkları anlaşılamamaktadır…” itirafının kendi teorilerini çürüttüğünü düşünmezler.

Başını kaldır, gözünü aç! Şu kainat kitab-ı kebirine (büyük kitap) bir bak; göreceksin ki; o kainat hey’et-i mecmuası (tamamı) üstünde, büyüklüğü nisbetinde bir vuzuh (netlik) ile hatem-i vahdeti (Tekliğin mührünü) gösteriyor.30

Darwinistler, Lotus bitkisinin, üzerindeki toz taneciklerini, düşen yağmur damlalarını hareket ettirerek temizlemesindeki şuurun tesadüfle oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, bitkilerin düşmanlarından korunmak için insanları bile aldatacak mükemmellikte taklit yeteneğine sahip olmalarının evrim teorisi ile açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, muhteşem matematiksel bir altın oranı ifade eden ve Fibonacci serisi olarak bilinen özel dizilime, bitkilerde sıkça rastlanmasının evrimle açıklanamayacağını düşünmezler.

 


Dipnotlar

22. Şaban Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 161. (Mesnevi-i Nuriye, s.33)

23. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara, Meteksan Yayınları, 1984, s.8

24. Şaban  Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 162. (El-Huccetü’z-Zehra, s. 79-80)

25. Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi 2, Alan Yayıncılık, Kasım 1996, İstanbul, Çev: Veysel Atayman, s.60-61

26. Sözler 72

27. Sözler 10. Söz 66

28. Şaban Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 162. (Sözler, s. 601)

29. Şaban Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 183. (Sözler, s. 651)

30. Şaban Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 166. (Sözler, s. 315)