Beş parmaklılık homolojisi
Evrimle ilgili hemen her kitapta “tetrapodlar”ın, yani karada yaşayan omurgalıların el ve ayak yapısı homolojiye örnek gösterilir. Tetrapodların, ön ve arka ayaklarında beşer parmak bulunur. Bunlar her zaman tam bir parmak görünümünde olmasa da, kemik yapısı itibariyle “beş parmaklı” (pentadactyl) sayılır. Bir kurbağanın, kertenkelenin, sincabın ya da maymunun el ve ayakları bu yapıdadır. Hatta kuşların ve yarasaların kemik yapıları da bu temel tasarıma uygundur. Evrimciler tüm bu canlıların tek bir ortak atadan geldiklerini iddia etmektedirler ve beşparmaklılık olgusunu da uzun zaman buna delil saymışlardır. Bu iddianın bilimsel bir geçerliliği olmadığı ise günümüzde anlaşılmış durumdadır.
Karada yaşayan omurgalı canlıların hemen hepsinin el ve ayaklarında beş parmaklı bir kemik yapısının bulunuşu, evrimci yayınlarda on yıllardır “Darwinizm’in büyük kanıtı” olarak gösterilmektedir. Oysa son araştırmalar bu kemik yapılarının çok farklı genler tarafından kontrol edildiğini ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle bugün “beş parmaklılık homolojisi” varsayımı çökmüş durumdadır. |
Gördüğümüz gibi karada yaşayan tüm omurgalıların ön ayakları aynı pentadactyl (beş parmaklı) dizayna sahiptir ve bu da evrimci biyologlar tarafından, bu canlıların ortak bir atadan geldikleri şeklinde yorumlanmaktadır. Ancak arka ayaklarda da yine aynı pentadactyl tasarım vardır ve gerek kemik yapıları gerekse embriyolojik gelişimleri yönünden ön ayaklara çok benzerler. Ancak hiçbir evrimci, arka ayakların ön ayaklardan geldiğini ya da arka ve ön ayakların ortak bir kaynaktan evrimleştiğini savunmamaktadır… Aslında, biyolojik bilgi arttıkça, canlılardaki benzerlikleri ortak atadan geldikleri varsayımı ile açıklamak da daha zayıf hale gelmektedir… Evrim adına öne sürülen diğer pek çok “dolaylı delil” gibi, homolojiden gelen deliller de ikna edici değildir, çünkü çok fazla anormallikle, çok sayıda karşı-örnekle ve kabul edilmiş (evrimsel) tablo içine sığdırılamayan pek çok olguyla karşılaşılmaktadır.65
19. yüzyıl materyalistleri, o dönemin ilkel bilim düzeyi içinde büyük hararetle, evrenin sonsuzdan beri varolduğunu, yani yaratılmadığını ve evrende hiçbir tasarım, plan, amaç olmadığını, herşeyin tesadüf ürünü olduğunu savunmuşlardır. Fakat bu iddiaları 20. yüzyıldaki bilimsel bulgular tarafından yıkılmıştır.
1929 yılında Amerikalı astronom Edwin Hubble’ın ortaya koyduğu ‘evrenin genişlediği’ gerçeği, yeni bir evren modelini doğurdu. Evren genişlediğine göre, zamanda geriye doğru gidildiğinde çok daha küçük bir evren, daha da geriye gittiğimizde “tek bir nokta” ortaya çıkıyordu. Yapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu “tek nokta”nın, korkunç çekim gücü nedeniyle “sıfır hacme” sahip olacağını gösterdi. Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı. Bu patlamaya “Big Bang” (Büyük Patlama) adı verildi ve bu teori de aynı isimle tanındı.
Big Bang’in gösterdiği önemli bir gerçek vardı: Sıfır hacim “yokluk” anlamına geldiğine göre, evren “yok” iken “var” hale gelmişti. Bu ise, evrenin bir başlangıcı olduğu anlamına geliyor ve böylece materyalizmin “evren sonsuzdan beri vardır” varsayımını geçersiz kılıyordu. 1920’li yıllardan itibaren evrenin yapısı hakkında elde edilen bilgiler, evrenin belirli bir zaman önce bir “Büyük Patlama” (Big Bang) ile yoktan var hale geldiğini ispatlamıştır. Yani evren sonsuz değildir, Allah evreni yoktan yaratmıştır.
Fakat bu gerçek pek çok materyalist bilim adamının hiç hoşuna gitmemiştir. Ünlü ateist felsefeci Anthony Flew, bu konuda şunları söylemektedir:
Big Bang’in diğer bir önemi ise patlamanın ardından ortaya çıkan mükemmel düzenden kaynaklanmaktadır. Evreni incelediğimizde; evrenin yoğunluğu, genişleme hızı, yıldız sistemlerinin ve galaksilerin tasarımı, çekim güçleri, yörüngeleri, hareket biçimleri, hızları, içerdikleri madde miktarı ve daha sayısız detayın son derece ince hesaplar ve hassas dengeler üzerine kurulu olduğunu görürüz. Aynı şekilde evrende yer alan Dünyamız, çevresini saran atmosfer, insanın yaşamına en uygun yapıdaki yeryüzü, bunların tümü olağanüstü bir tasarımın örnekleridir. Bu hesaplarda ve dengelerdeki çok ufak bir oynama, tüm evrenin ve Dünya’nın darmadağın olmasına yeterlidir.
|
Bilindiği gibi patlamalar düzen değil, düzensizlik, dağınıklık ve yıkım meydana getirirler. Big Bang de bir patlama olduğuna göre, beklenmesi gereken, bu patlamanın ardından maddenin uzay boşluğunda “rastgele” dağılması olacaktır. Fakat büyük patlamanın ardından böyle rastgele bir dağılma olmamış ve madde evrenin belirli noktalarında birikip galaksileri, yıldızları, yıldız sistemlerini, Güneş’i, Dünya’yı ve üzerindeki bitkileri, hayvanları, insanları oluşturmuştur. Bu durumun tek bir açıklaması vardır: Big Bang gibi bir patlamanın ardından böyle bir düzenin meydana gelmesi ancak olayın her anını yönlendiren bilinçli bir müdahale sonucunda gerçekleşebilir. Bu da evreni yoktan var eden ve onun her anını kontrolü ve hakimiyeti altında bulunduran Allah’ın kusursuz yaratmasıdır.
64 Coates M. 1991. New palaeontological contributions to limb ontogeny and phylogeny. In: J. R. Hinchcliffe (ed.) Developmental Patterning of the Vertebrate Limb 325-337. New York: Plenum Press; Coates M. I. 1996. The Devonian tetrapod Acanthostega gunnari Jarvik: postcranial anatomy, basal tetrapod interrelationships and patterns of skeletal evolution. Transactions of the Royal Society of Edinburgh 87: 363-421
65 Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, Bethesda, MA: Adler & Adler, 1985, s.151, 154
66 William Fix, The Bone Peddlers: Selling Evolution, New York: Macmillan Publishing Co., 1984, s.189
67 Henry Margenau, Roy Abraham Vargesse, Cosmos, Bios, Theos, La Salle IL: Open Court Publishing, 1992, s.241
http://harunyahya.org/tr/Evrim-Sozlugu/15776/Bes-parmaklilik-homolojisi