Evrim Teorisinin Hayali İki Mekanizması; “Doğal Seleksiyon” ve “Mutasyon”

Bugün evrim teorisi olarak adlandırdığımız neo-Darwinist model, bu noktada iki hayali mekanizma öne sürer: Doğal seleksiyon ve mutasyon.

Doğal seleksiyon doğal seçilim demektir. Buna göre yaşam mücadelesi içinde güçlü olanlar ve doğal şartlara uyum gösterebilenler hayatta kalırlar, diğerleri ise elenerek yok olurlar. Örneğin bir bölgede hava şartlarının değişerek ısının giderek düşmesi, o bölgede yaşayan hayvan popülasyonları içinde düşük ısılara dayanıksız olan bireylerin ayıklanması anlamına gelir.

Uzun vadede sadece soğuğa dayanıklı olan bireyler hayatta kalır ve popülasyonun tümü bunlardan oluşur. Veya vaşakların saldırı tehditi altında yaşayan tavşanlardan çevreye en iyi uyum sağlayanlar veya en hızlı kaçanlar hayatta kalır ve özelliklerini bir sonraki nesle aktarırlar. Ama dikkat edilirse burada yeni bir özellik ortaya çıkmamakta, mevcut hayvanlar farklı bir türe dönüşmemekte, farklı bir özellik kazanmamaktadırlar. Dolayısıyla doğal seleksiyon mekanizması evrimleştirici bir özelliğe sahip değildir.

Bu durumda evrimcilerin elinde geriye sadece mutasyon kalır. Evrim teorisinin iddiasının kabul edilebilmesi için, mutasyonların canlıların genetik bilgisini geliştirmeleri gerekmektedir.

Doğal seleksiyona göre, güçlü olan ve yaşadığı çevreye uyum sağlayabilen canlılar hayatta kalırlar, diğerleri ise yok olurlar. Evrimciler ise doğal seleksiyonun canlıları evrimleştirdiğini, yeni türler meydana getirdiğini öne sürerler. Oysa doğal seleksiyonun böyle bir sonucu yoktur ve bu iddiayı doğrulayan tek bir delil de bulunmamaktadır.

Mutasyon, canlıların genlerinde radyasyon gibi dış etkiler ya da DNA’daki kopyalama hataları sonucu oluşan bozulmalardır. Mutasyonlar elbette ki değişikliğe sebep olabilir, ancak bu değişiklikler hiçbir zaman olumlu yönde olmaz, daima bozucu niteliktedir. Diğer bir deyişle mutasyonlar canlıları geliştiremez, aksine her zaman için canlılara zarar verirler. Bugüne kadar herhangi bir organizmaya fayda sağlamış herhangi bir mutasyon tespit edilmemiştir. Dahası, Darwinistlerin iddiasına göre, mutasyon, vücudun her yerinde orantılı ve birbirine uyumlu değişiklikler yapmak zorundadır. Örneğin evrimcilerin iddiasına göre rastgele mutasyonlarla sağ tarafta iddia ettikleri şekilde kulak oluştuysa, sol tarafta da rastgele mutasyonların aynı simetride aynı şekilde duyan, aynı özelliklere sahip ikinci bir kulağı oluşturması gerekir. Örs, çekiç, üzengi kemiklerinin her birinin aynı şekilde mükemmel olarak ve eşit şekilde meydana gelmesi gerekir. Aynı durum kalp için de geçerlidir. Darwinistlerin iddiasına göre mutlaka mutasyonların bütün kapakçıkları, kulakçıkları eşit uyumda, hatasız, tam yerli yerinde ve aynı anda meydana getirmesi gerekir. Vücudun her bir organında bunun bu şekilde olması şarttır.

Yoksa büyük çelişkilerin olması ve bir kulağı ters, bir dişi farklı, tek gözü alnında tek gözü burnunda garip yapıların meydana gelmesi gerekir. Canlılıkta böyle bir dengesizlik yoktur. Darwinistlerin iddiasına göre mutasyonların her şeyi simetrik ve uyumlu şekilde meydana getirmesi gerekmektedir. Fakat % 99’u zararlı, %1’i etkisiz mutasyonların faydalı olması; akılcı, uyumlu ve simetrik organları aynı anda meydana getirebilmeleri imkansızdır. Kısacası, mutasyonlar düzgün bir yapıya adeta makineli tüfekle ateş etmek gibidir. Sağlam bir şeyin üzerine ateş açılması o yapıyı tamamen ortadan kaldırır. Tek bir tanesinin etkisiz kalması veya vücuttaki mevcut bir enfeksiyonu yakarak iyileştirmesi bir şeyi değiştirmemektedir. Organizma zaten kendisine isabet eden 99 mermi ile yerle bir olmuştur.

  1. yüzyılda en çok bilimsel gelişme gösteren bilim dallarından biri genetiktir. Canlılarda gözlenen genetik hastalıkların gelişen bilim ışığında incelenmesi sonucunda, mutasyonların evrim savunucularının iddia ettikleri gibi evrime katkı sağlayacak biyolojik değişiklikler olmadıkları ortaya çıkmıştır. Özellikle genetik biliminin ilerlemesi sonucunda mutasyonlar sonucu oluşmuş olan 4500 civarında genetik hastalık tanımlanmıştır. Daha önceden “ırsi” olduğu düşünülen birçok hastalığın bugün birçok farklı çeşit mutasyon sonucu meydana geldiği bilinmektedir.

Mutasyonların kalıtsal açıdan anlamlı olabilmeleri için mutlaka üreme organlarında (erkeklerde sperm hücreleri, kadınlarda yumurta) gerçekleşmeleri gerekmektedir. Ancak bu şekilde oluşan bir genetik değişiklik bir sonraki nesle iletilebilir. Birçok genetik hastalığın sebebi de bu hücrelerde meydana gelen bu tip değişikliklerdir. Vücudun karaciğer, beyin gibi diğer organlarında oluşan mutasyonlar ise bir sonraki nesle iletilemezler. Bu tip genetik değişikliklere “somatik mutasyonlar” denir ve birçok kanser çeşidinin de sebebi hücre DNA’larında oluşan bu bozukluklardır.

Rastgele mutasyonlar insanlara ve diğer tüm canlılara her zaman için zarar verirler.

Mutasyonların canlılarda yapabildikleri hasarlara verilebilecek en iyi örneklerden biri kanserdir. “Kanserojen” olarak adlandırılan kimyasal maddeler ve ultraviole ışınları gibi pek çok faktör, aslında “mutajen”, yani mutasyon oluşturucu etkenlerdir. Son yıllarda özellikle kanser oluşmasında etkili olan “onkojen” ve “tümör engelleyici” genlerin keşfedilmesinden sonra, kanser oluşturan mutasyonların mekanizması anlaşılmıştır. Bahsedilen bu iki gen de hücrelerin çoğalması ve bedenin kendini yenileyebilmesi için gereklidirler. Ancak bunlardan birinin mutasyonlarla zarar görmesi sonucunda, hücreler kontrolsüz olarak büyürler ve kanser oluşumu başlar. Bu durum bir arabanın gaz pedalının kilitlenmesi veya freninin bozulmasına benzetilebilir. Her iki durumda da arabanın kaza yapması kaçınılmazdır. Aynı şekilde kontrolsüz bir hücre çoğalması da, önce kansere, sonra ölüme neden olur. Bu genlerin mutasyonlar sonucunda doğuştan bozuk olduğu durumlarda, örneğin retinoblastoma adı verilen hastalıkta, bebekler çok kısa sürede hayatlarını kaybetmektedirler.

Mutasyonların canlılara verdikleri hasarlar bu örneklerle sınırlı değildir. Günümüze kadar gözlemlenmiş tüm mutasyonlar, çoğu zaman zararlı, nadiren de etkisizdirler. Buna rağmen evrimciler -dolayısıyla Müslüman evrimciler de-, mutasyonları hala geçerli bir evrimsel mekanizma olarak savunmaya çalışırlar. Eğer evrimcilerin iddia ettikleri gibi türler birbirlerine evrimleşmiş olsalardı, milyonlarca faydalı mutasyonun, hem de üreme hücrelerinde peşpeşe gerçekleşmiş olması gerekirdi.

Gelişen bilim bugün milyonlarca zararlı mutasyonu tanımlayıp bunların sebep oldukları hastalıkları ortaya koyarken, evrimci bilim adamlarının genetik bilgiyi artırıcı hiçbir mutasyon örneği verememeleri, elbette evrim teorisini çok büyük bir çıkmaza sokmaktadır. 35 ciltlik of Traite de Zoologie ansiklopedisinin editörü ve Fransız Bilimler Akademisi’nin (Academie des Sciences) eski başkanı olan evrimci Pierre Paul-Grassé’nin mutasyonlar hakkında yaptığı yorum, bu noktada oldukça açıklayıcıdır. Grassé, mutasyonları “yazılı bir metnin kopyalanması sırasında yapılan harf hataları”na benzetmiştir. Ve her harf hatası gibi mutasyonlar da bilgi oluşturmaz, aksine var olan bilgiyi bozarlar. Grassé bu gerçeği şöyle açıklamıştır:

Mutasyonlar, zaman içinde son derece düzensiz biçimde meydana gelirler. Birbirlerini tamamlayıcı bir özellikleri yoktur ve birbirini izleyen nesiller üzerinde belirli bir yöne doğru kümülatif (gittikçe artan) bir etkileri olmaz. Zaten var olan yapıyı değiştirirler, ama bunu tamamen düzensiz bir biçimde yaparlar… Bir canlı vücudunda çok küçük bile olsa bir düzensizlik oluştuğunda ise, bunun sonucu ölüm olur. Yaşam olgusu ile anarşi (düzensizlik) arasında hiçbir olası uzlaşma yoktur. 1

İşte bu nedenle, mutasyonlar, yine Grassé’nin ifadesiyle “ne kadar çok sayıda olursa olsunlar, herhangi bir evrim meydana getirmezler”. Mutasyonların bu etkisini depremlere benzetebiliriz. Nasıl ki bir deprem bir şehri geliştirmez, daha iyi hale getirmez, hatta ona yıkım getirirse, mutasyonlar da aynı şekilde daima olumsuz değişikliklere sebep olurlar. Bu bakımdan evrimcilerin mutasyonlara dayalı iddiası da tümüyle geçersizdir.

…….
1. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, s. 97