İnsan genomu projesinin sonuçları bazı çevreler tarafından bilinçli olarak çarpıtılıyor
İnsanın gen yapısını çözmek için yürütülen İnsan Genomu Projesi’nin aşama aşama açıklanan sonuçları, Allah’ın canlıları ne denli üstün bir yaratılışla var ettiğini ortaya koyan “genetik bilgi”nin detaylarını insanlığın önüne serdi. Ancak evrimciler gerçekte kendi aleyhlerinde olan bu son gelişmeyi, çarpıtmaya ve “evrim” delili gibi göstermeye çalışıyorlar. En küçük bir bakterinin bile DNA zincirinin nasıl oluştuğunu açıklayamayan evrimciler, “insan genleri hayvan genlerine benziyor” gibi bilimsel bir mana ifade etmeyen, sadece toplumu yönlendirmek amacı güden mesajlar vermeye çalışıyorlar.
Bu kampanyanın her detayında, bilgisizlik, yüzeysellik ve muhakeme bozukluğu ortaya çıkmaktadır. Gerçekte genom projesi evrim teorisine hiç bir şekilde bir destek sağlamamıştır ve zaten evrim taraftarı bilim adamlarınca da böyle bir iddia öne sürülmemektedir. İşin ilginç tarafı, dış basında bu önemli bilimsel gelişme “genetik hastalıkların erken teşhisi ile birlikte, vücudumuzun nasıl çalıştığını öğrenmemize fayda sağlayacak” diye tanıtılırken, ülkemizde evrime destek arama çabasıyla birlikte sunulmasıdır.
Gen Sayısının Az Çıkması İnsan Dna’sını “Basit” Kılmaz
Bazı basın yayın kuruluşları öncelikle Genom Projesi sonuçlarını basitleştirerek, DNA’nın kompleksliği ve mükemmelliğini kendilerince örtbas etme çabasına girişmişlerdir. Projenin sonuçları arasında insan DNA’sının sanılanın aksine 100 bin değil de, 30-40 bin civarında olduğu açıklamasından yola çıkarak, “demek ki genler basitmiş” izlenimi verilmeye çalışılmaktadır.Ancak bu tamamen yanlış bir çıkarımdır. İnsanda 35 bin kadar gen olması insan DNA’sının “basit” olduğu anlamına gelmez. 35 bin gen, 3 milyar birimden oluşan DNA’nın şu an için işe yaradığı tahmin edilen kısmıdır. Yeni araştırmaların DNA’nın diğer kısımlarında yeni işlevler bulacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. Tanımlanmış gen sayısının şimdilik bu sayıda olması ise, DNA’nın ne ihtiva ettiği bilgiyi ne de ayrıntılı mükemmel yapısını basit kılar. İnsandan çok daha az gene sahip bir virüsün bile tesadüfen oluşması mümkün değildir. DNA gibi kompleks bir yapının tek başına varlığı dahi, canlıları yaratanın Allah olduğunun kanıtlarındandır. Zaten bu konuda haber yapan gazeteler de kendi içlerinde çok önemli çelişkiler yaşamaktadır. Bir haberde DNA’nın basitliğinden bahsedilirken, aynı haberin içeriğinde “hücrenin Boeing’den daha karışık olduğu” yazılmakta, hücrenin ne kadar ayrıntılı bir organizasyonun ürünü olduğunu gözler önüne serilmektedir. Bunu fark eden bir insanın evrim teorisine inanması, bir Boeing uçağının tesadüfen oluştuğuna inanmasından daha öte bir saçmalıktır. Haberlerde yer alan bu gibi çelişkiler sözkonusu basın yayın organları tarafından yürütülen Darwinizm propagandasının tutarsızlığını açıkça ortaya koymaktadır.
Gen Sayılarını Karşılaştırarak “Evrim Delili” Oluşturmaya Çalışmak, Büyük Bir Cehalettir
Genom Projesindeki gelişmeleri konu alan haberlerde dikkat çeken bir diğer husus ise, çeşitli canlı türlerinin gen sayılarını karşılaştırarak aralarında benzerlik kurmaya çalışılmasıdır. Bu haberlerden birinde insanın maymundan evrimleştiği fikrini empoze etmek amacıyla “Maymunla aynı, fareden 300 tane fazla genimiz bulunuyor” denmiştir. Oysa maymunun gen sayısı ile ilgili bilimsel bir çalışma bulunmamaktadır ki, bunun da ciddiye alınabilecek verileri olsun… Yazıda ayrıca fareden 300 tane fazla genimiz bulunduğu bilgisi aktarılmaktadır ki, bu da yanlış bir bilgidir. Çünkü Genom Projesinde yer alan Celera şirketinin fare genomu hakkındaki çalışması halen devam etmektedir. Fare genomu hakkında, Celera şirketi yetkilisi Mark Adams’ın yaptığı açıklamaya göre fare gen sayımına henüz başlanmamıştır yani, fare gen sayısı hakkında da henüz bilimsel bir veri bulunmamaktadır. Aynı konu ile ilgili olarak yapılan başka bir haberde ise “insan ile goril arasında 300 gen fark var” şeklinde yazılmıştır. Bu bilgi de herhangi bir bilimsel veriye dayandırılmamış asılsız bir iddiadır.
Canlı türlerinin gen sayılarının karşılaştırılması, aslında çok saçma, evrimcilere özgü bir mantıksızlık örneğidir. Çünkü DNA, canlının özelliklerinin şifreler halinde sıralandığı bir bilgi deposu, bir kütüphanedir. DNA’da organizmanın kaç tane özelliğinin tarif edildiğinden yola çıkarak, farklı canlı türleri arasında bu özelliklerin sayısının karşılaştırılması ise çok anlamsızdır.
Bu mantıksızlığı bir örnekle açıklayabiliriz: Bir geminin 198, bir uçağın da 201 sayılabilir özelliği olsa, “özelliklerinin sayısı birbirine çok yakın” diye aralarında benzerlik kurulamaz, “uçakla gemi aynı” denemez. Ya da iki ayrı kütüphanede farklı konuların anlatıldığı 1000’er kitap olsa, sırf kitap sayıları eşit diye, içerdikleri bilgilere aynı diyemeyiz. Ancak sözkonusu gazeteler, solucan, fare sinek, maymun veya insan arasında da, (tıpkı uçakla geminin karşılaştırılmasında olduğu gibi) genlerin sayılarını karşılaştırarak benzerlik kurmaya çalışmaktadırlar. Oysa ki sayısal benzerliklerin, söz konusu canlıların birbirlerinden evrimleştiklerine delil olamayacağı ortadadır. Nitekim bu konuda elde edilen bilimsel sonuçlar, evrimcilerin beklentilerinin hep aksine olmuştur. Genom çalışmasını yürüten CELERA şirketinin yaptığı bir açıklamada bu noktaya geniş yer verilmektedir. Edward Winstead “DNA Büyüklüğü ve Gen Sayıları için Sebepler Açık Değil” başlıklı makalesinde şöyle demektedir:
“HAYVANLAR ALEMİNDE GENOM BÜYÜKLÜĞÜYLE EVRİMSEL KONUM ARASINDAKI İLİŞKİ AÇIK DEĞİLDİR. En büyük DNAlardan biri, çok küçük bir yaratık olan, Amoeba Dubia’ya aittir. Bu protozoanın genomu 670 milyar DNA biriminden oluşmaktadır. Yani karşımızda en gelişmiş canlı türü olarak sunulan insanın DNA’sından 200 kat daha fazla DNA içeren bir canlı bulunmaktadır. DNA sıralamaları çıkarılmış olan organizmalar arasında, DNA büyüklükleri gen sayıları ile uyumluluk göstermemektedir.” (Reasons for the size of a genome and the number of genes are not clear, AMEOBA IS THE KING.htm, Genome News Network)
Winstead’ın da ifade ettiği gibi gen sayıları ile DNA büyüklükleri arasında herhangi bir bağ yoktur. Ne gen sayıları ne de DNA büyüklükleri, evrimcilerin öne sürdüğü gibi bir “evrim zinciri” göstermemektedirler. Gen Sayısı Konusundaki Büyük Çelişkisi İnsan Genomu Projesinde yaşanan gelişmeler konusunda sözkonusu gazeteler çok basit bir çarpıtma yöntemi daha kullanmaktadırlar. İnsanın ve başka bazı canlıların gen sayısı ve DNA baz çifti sayısını yanyana sıralamakta, sonra da “bütün bunlar hayvanlarla akraba olduğumuz gösteriyor” gibi yüzeysel yorumlar yapmaktadırlar. Oysa gerçekte genel tabloya bakıldığında, gen veya DNA basamağı sayılarının, hiç bir evrimsel şemaya uymadığı, aksine bu şemaları alt üst ettiği görülmektedir.
İlginçtir, evrimci gazeteler bunu kendi haberlerinin içinde bile farkında olmadan ifade etmektedirler. Örneğin, “Maymunla insanın gen farkı yüzde 1” başlıklı bir haberin içinde geçen şu cümle, evrimci mesajı ortaya koymaktadır:
“TEK HÜCRELİ CANLILARDAN İNSANA DOĞRU GİTTİKÇE GEN SAYISI ARTIYOR. Ancak bir fareyle insan arasındaki gen farkı sadece 300. İnsanı fareden üstün kılan işte bu genler.”
Bu gazetelerin kullandığı evrimci mantığa göre canlıların kompleksliği arttıkça, gen sayısı da artmalıdır. Halbuki durum hiç de böyle değildir ve aynı gazete üstteki satırların ardından şöyle yazarak bunu farkında olmadan itiraf etmektedir:
“Sinektekinin sadece iki katı gene sahibiz ve MISIRLA GEN SAYILARIMIZ AYNI. Bundan sonra mısır yerken bunu aklımızdan çıkarmayalım.”
Bu satırı yazan gazete kendi kendini çürütmektedir: Mısırla gen sayımız aynı olduğuna göre, o zaman nasıl olur da “gen sayılarının yakın olması, canlılar arasında evrimsel ilişkiyi ispat eder” denebilir!!! O zaman insanın sözde “en yakın atası” mısır bitkisi midir? Bu örnekler, evrim teorisini savunma çabası içindeki gazetelerin bilgisizlik ve yüzeyselliğini bir kez daha göstermektedir.İnsan ile maymun arasındaki DNA benzerliğini konu alan haberlerde de aynı mantık bozukluğu ve bilgisizlik göze çarpmaktadır. Bu benzerlik aslında hayalidir, çünkü insan ve maymunun genetik bilgisinin çok az bir kısmı karşılaştırabilmiştir. Benzerlik olsa dahi, bu evrime bir delil oluşturmaz, çünkü üstteki örnekte gördüğümüz gibi mısır bitkinin gen sayısı ile insanın aynısı çıkabilmektedir.Elbete insan bedeninin diğer canlılarla moleküler benzerlikleri olacaktır; çünkü aynı moleküllerden oluşmakta, aynı suyu ve atmosferi kullanmakta, aynı moleküllerden oluşan besinleri tüketmektedir. Elbette ki metabolizmaları ve dolayısıyla genetik yapıları birbirine benzeyecektir. Ancak bu, onların ortak bir atadan evrimleştiklerinin veya “doğanın tesadüfen bu parçaları bir araya getirerek farklı canlılar oluşturduğunun” bir delili değildir.
Aslında canlılardaki bu “ortak malzeme”, bir evrimin değil “ortak tasarımın”, yani canlıların hepsinin aynı plan üzerine yaratılmış olmalarının sonucudur.Genom Projesini yürüten bilim adamlarından biri olan Sir John Sulston’ın canlılardaki moleküler benzerlikler hakkındaki şu sözleri bu açıdan dikkat çekicidir:
“…Bu, yaşamın bütünlüğüdür; doğanın parçaları birbirine sürekli olarak birleştirmesi; aynı makina parçalarıyla farklı mekanizmalar oluşturmasıdır. Austin 7 otomobilini bir Mercedes’e dönüştürebilirsiniz, ama esas olarak içi aynıdır”.
Sir John Sulston’ın örneği evrimi açıklamaktan uzaktır, hatta evrimin imkansızlığını ortaya koymaktadır. Çünkü bir Austin 7 otomobili ile Mercedes’in aynı makina parçalarına sahip oldukları doğrudur. Ancak hiçbir zaman bir Austin 7, evrim teorisinin iddia ettiği gibi tesadüfler sonucunda, kendiliğinden Mercedes’e dönüşmez. Bunun için milyarlarca hatta trilyonlarca yıl geçse de böyle bir değişimi gözlemleyemezsiniz. Kaldı ki kimse böyle mantıksız bir iddiada bulunmaz. Austin 7 otomobilinin parçalarıyla bir Mercedes imal edebilmek için bilinçli, bilgi ve akıl sahibi teknisyenlere, mühendislere ve tasarımcılara ihtiyaç vardır. Bir Mercedes’ten çok daha kompleks bir yapıya sahip olan insan’ın da tesadüfler sonucunda bir maymundan evrimleştiğini iddia etmek ise bu iddiadan daha da mantıksız olacağı açıktır. Bu da bize bir kez daha göstermektedir ki insanı ve tüm diğer canlıları akıl, bilinç ve ilim sahibi üstün bir Yaratıcı olan Allah varetmiştir..
Evrimci İddialardan Biri Daha Çürüdü: DNA’nın “İşe Yaramaz” Denen Kısmı İşe Çok Yarıyor
Genom Projesi, evrimci iddiaları destekleyen değil, çürüten sonuçlar ortaya koymaktadır. Bunun bir örneği, evrimcilerin yıllardır savunduğu “Junk DNA” (Boş DNA) iddiasının geçersizliğinin anlaşılmasıdır. Bugüne dek evrimciler tarafından DNA’nın %97’lik bölümü hep “işe yaramaz” diye tanıtılmıştır. Oysa Genom çalışması sonuçları arasında DNA’nın bu büyük bölümünün aslında özelliklerimizin belirlenmesinde çok önemli olduğu ortaya çıkmıştır.
Evrimcilerin Son Safsatası: “Kadın Evrimde İleri”
Genom Projesi çerçevesinde yapılan haberlerde, “kadının evrimde daha ileride olduğu” gibi bir başka saçma iddia daha öne sürülmektedir. Buna gerekçe olarak yeni bir kanıtmış gibi sunulan konu ise, insandaki dişilik kromozomunun bir özelliğidir. Çoktandır bilinen X kromozomunun Y kromozomu ile etkileşmesi hakkındaki bilimsel bir bulgu, evrime delil gibi lanse edilmektedir. Oysa bu ayrıntı insanın evrimleştiği iddiasına hiç bir katkıda bulunmaz. Çünkü kadın erkekten farklı bir tür değildir. İnsan türünün çoğalması için erkek ve dişiye de ihtiyaç vardır. Hiç bir bilimsel anlam ifade etmeyen bu iddia, elde edilen her bulguya bir şekilde evrim etiketi yapıştırmak çabasından başka bir şey değildir.
İnsan DNA’sı İçinde Bakteri İle Aynı DNA Parçalarının Bulunması Evrim Safhalarına Delil Olmaz
Yeni açıklanan verilerle ilgili olarak ortaya atılan bir diğer asılsız iddia, “insan DNA’sına bakteri genlerinin karıştığı” iddiasıdır. Bunu da, insan geninin bazı parçalarının bazı bakteri genlerine benzemesi üzerine ortaya atmaktadırlar. Oysa bu DNA benzerliğinin evrimle hiçbir ilgisi bulunmaz. Çünkü aynı atmosfer, su ve minerallerin bulunduğu ortamı paylaşan organizmaların, benzer ürünleri işlemek için benzer tekniklere ihtiyaç duymaları çok doğaldır. Bu, birbirinden tamamen farklı organizmalar olan, hatta bu yüzden evrimsel akraba olarak sunulamayan örnekler için de geçerlidir.Bakteri ile insan da birbirlerine hiç benzemedikleri halde benzer DNA’ları paylaşırlar. Ancak bu evrime destek sağlamamanın ötesinde, her iki canlı türünü de Allah’ın var ettiği ve aynı DNA malzemesi ile aynı çözümlerin yaratıldığını gösteren bir delildir. “Bakteri DNA’sı evrim sürecinde yanlışlıkla insan DNA’sına girmiş” gibi hayali bir iddia, ancak mutasyonlar ve genler hakkında hiç bir şey bilmeyen, ancak her duyduğu bilimsel gelişmeyi evrim delili sanıp heyecanlanan cahil Darwinistlerin öne sürebileceği bir mantıktır.
Sonuç
Gerçekte Genom Projesi, evrim teorisi lehinde hiç bir bulgu ortaya koymamıştır. Aksine, canlılar arasında DNA ve gen yapılarına dayanılarak bir “evrimsel hayat ağacı” oluşturulamayacağını ortaya koymuş ve Darwinizm’e büyük bir darbe indirmiştir. Canlıların DNA şifreleri önümüzdeki tam olarak çözülecek ve 19. yüzyıldan beridir insanlara bir gerçek gibi empoze edilen “hayat ağacı”nın bir hurafe olduğu açıkça görülecektir. Ancak Darwinizm propagandası yaparak, bu açık gerçeği anlamazdan gelenler ve her duydukları bilimsel bulguyu “yaşasın Darwin” nidalarıyla karşılayanlar sadece kendilerini küçük düşürmektedirler. Eğer biraz daha akılcı ve önyargısız düşünebilseler, evrim teorisi efsanesinin çökmekte olduğunu onlar da göreceklerdir.