İnsanlığa Felaket Getiren Tüm Zararlı İdeolojilerin Temelinde Darwinizm Vardır
Tüm evrenin ve canlılığın kör tesadüflerin eseri olduğunu iddia eden Darwinizm, günümüzün en tehlikeli ideolojisidir. Materyalizm, komünizm ve faşizm başta olmak üzere, insanlığa felaket getiren tüm zararlı ideolojik akımların sözde bilimsel dayanağı olan Darwinizm, yaklaşık 150 yıldır ideolojik kaygılarla ayakta tutulmaya çalışılmaktadır.
Ancak Darwinizm hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan ya da bu materyalist ideoloji hakkında derinlemesine düşünmemiş olan kimseler, Darwinizm’in nasıl bir tehlike olduğunun farkına varamayabilirler. Evrim teorisinin ortaya atıldığından bu yana sosyal ve ahlaki olarak ne büyük felaketlere yol açtığını bilmedikleri için de, Darwinizm’le yapılan fikri mücadelenin ne kadar hayati olduğunu anlayamıyor olabilirler. Oysa Allah’ın varlığını ve birliğini, insanların Rabbimiz’e karşı sorumlu olduğu gerçeğini reddeden Darwinist ideoloji, insanlara kör tesadüflerin eseri ve sözde bir tür hayvan oldukları telkinlerini yaparak büyük yıkımlara zemin hazırlar. Hayatı bir mücadele alanı olarak kabul eder, zayıfları ezilmeye ve yenilmeye mahkum bireyler olarak gösterirken, sadece güçlülerin ayakta kalacağı iddiasında bulunur. İşte bu nedenle Darwinizm’le ilmi mücadele çok önemli ve çok aciliyetlidir. Bu mücadeleyi “gereksiz” ya da “önemsiz” göstermeye çalışmak ise çok büyük hatalar içeren bir girişimdir.
Darwinizm’le yapılan ilmi mücadelenin önemini kavramak isteyen bir kişi, bu teorinin hangi iddiayla ortaya çıktığını, kökenlerini ve 150 yıldır insanlık üzerinde yaptığı büyük yıkımı incelemelidir. Bu araştırma, söz konusu kişiye evrim teorisinin asla Allah inancıyla bağdaşamayacağını, Allah inancı ile evrim teorisi arasında bir orta yol bulmanın kesinlikle mümkün olmadığını gösterecektir. Bunun nedeni Darwinizm’in, materyalist ve ateist kökenleridir.
Darwinizm’in ortaya çıkışının toplumsal hayat üzerindeki olumsuz etkileri dikkatle incelendiğinde, Darwinizm öncesi ve Darwinizm sonrası olarak iki farklı dönemin varlığı hemen fark edilir. Darwinizm öncesinde materyalist ideoloji zayıftır, toplumun geneli tarafından destek görmemekte, etki alanı sadece küçük azınlık gruplarıyla sınırlı kalmaktadır. İnsanların çoğunluğu Allah korkusu ve Allah sevgisinden temel bulan ahlaki değerlere önem vermektedir. İnsanlığın ve evrenin nasıl oluştuğu sorusunu büyük çoğunluk, “Allah yarattı” şeklinde cevaplamaktadır. Materyalist-ateist görüşler toplumun çoğunluğu tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Çünkü bu çevrelerin inkarlarını destekleyebilecekleri bir teorileri yoktur. Ancak evrim teorisinin ortaya atılmasıyla birlikte çok şey değişmiştir. Evrim teorisi, materyalizme sözde bilimsel bir dayanak olarak insanlara sunulmuş, hiçbir doğruluk payı olmamasına rağmen canlılığın ortaya çıkışını açıklayan bir teori gibi tanıtılmıştır. Sahte deliller, hileler, sahtekarlıklar, çarpıtmalar, aldatmacalar, göz boyamalar ve demagoji gibi çok yönlü propaganda yöntemleriyle insanlara telkin edilmiş, bunun neticesinde de geniş kabul görmüştür.
Darwinizm’in önce İngiltere’de daha sonra da tüm Avrupa ve Amerika’da ateizme sağladığı destek, Oxford Üniversitesi’nden Prof. Alister McGrath tarafından şöyle ifade edilir:
Charles Darwin’in evrim teorisinin, Viktorya İngilteresi’nde için için hareketlenmeye başlayan inanç krizini alevlendirdiği tartışılmaz bir gerçektir. Batı dünyasını ateizme yönelttiği iddia edilecek bir teori varsa, o da hiç kuşkusuz Charles Darwin’in Türlerin Kökeni kitabında ortaya koyduğu teoridir…16
İlerleyen bölümlerde daha detaylı olarak göreceğimiz gibi, günümüzde de Rusya, Çin ve bazı Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, dünyanın büyük bölümünde bilimin geçersiz kıldığı evrim teorisi halen etkinliğini sürdürmekte, insanların din ahlakından uzaklaşmasına sebep olmaktadır.
Darwinizm’in akıl ve bilim dışı telkinleriyle insanlar, çocuk yaştan itibaren acı ve zulümle sonuçlanacak bir yola yöneltilmektedir. Tüm dünya okullarında, lise ve üniversite yıllarında, insann sözde gelişmiş bir hayvan cinsi olduğu, toplumlar arasnda orman kanunlarnn geçerli olduğu, güçlü olanlarn her zaman hakl da olsa zayf olanlar ezeceği, hayatn adeta bir “yaşam mücadelesi” olduğu yalanlarıyla aldatılan gençler, yaşadıkları toplumda büyük sorunlara neden olmaktadırlar. İnsan sevgisinden uzak, zalim, saldrgan, bencil, ahlaki değerlere önem vermeyen nesiller yetiştiren Darwinist sistemde, çoğu ülke kendi vatandaşlaryla büyük sorunlar yaşamaktadır. Holiganlar, neo-naziler, faşistler, komünistler, anarşistler, teröristler bu ülkeleri yaşanmaz hale getirmekte, yöneticiler de, sorunun neden kaynaklandğn çok iyi bildikleri halde, bu durumu düzeltmeye güç yetirememektedirler.
Oysa yapılması gereken, sorunun temel kaynağının ortadan kaldırılması, yani Darwinizm’in fikren etkisiz hale getirilmesidir. Zira, yaşanan pek çok örnek adli ve askeri tedbirlerin tek başına yeterli olmadığını göstermiştir. Unutulmamalıdır ki, ısırgan otlarını biçmekle ısırganlar tükenmez. Biçilen yerlerden daha gür ve çok dallı olarak gelişir. Çözüm, ısırgan otunu kökünden çıkarıp atmaktır. Günümüzde pek çok toplumun yaşadığı ahlaki ve toplumsal sorunların temelinde de, Darwinist telkinler yer almaktadır. Ve bu Darwinist telkinlerin yanlışlığı ortaya konulmadıkça, sorunlar kalıcı çözüme kavuşmayacaktır.
Vahşet İdeolojilerinin Temelinde Darwinizm Vardır
Darwinizm’le İslam dini arasında sözde bir orta yol bulmaya çalışan, kendilerince bu sapkın teoriyi Müslümanlaştırabileceklerini sananlar, teorinin insanlık üzerindeki tahribatını görmezden gelirler. Faşizm, komünizm gibi vahşet ideolojilerinin Darwinizm’le hayat bulduğunu göz ardı ederler. Oysa, 20. yüzyılda yaşanan savaşları, çatışmaları, anarşi ve kargaşa olaylarını incelediğimizde, karşımıza hep Darwinizm çıkar.
Evrim teorisi, ortaya atıldıktan kısa bir süre sonra biyoloji ve paleontoloji gibi bilim dallarının dışına çıkarak, insan ilişkilerinden tarihin yorumlanmasına, politikadan toplum hayatına kadar birçok alanda etkili olmaya başlamıştır. Özellikle de Darwinizm’in “doğanın bir mücadele ve çatışma yeri olduğu” yalanı toplumlara uygulandığında, Hitler’in üstün ırkı oluşturma saplantısı, Marx’ın “İnsanlık tarihi sınıf çatışmalarının tarihidir” yanılgısı, kapitalizmin “güçlülerin zayıfların üzerine basarak daha da güçlenmelerini” öngörmesi, üçüncü dünya ülkelerinin emperyalist ülkeler tarafından acımasızca sömürülmeleri, insanlık dışı muamelelere maruz kalmaları, zencilerin hala ırkçı saldırılar ve ayrımcılıkla yüz yüze olması, sözde bilimsel bir kılıf kazanmıştır. İnsanları kendilerince gelişmiş bir hayvan gibi görenler, zayıf olanların üzerine basarak yükselmekten, hasta ve zayıf olanları bir şekilde yok etmekten, farklı ve aşağı gördükleri ırkları ortadan kaldırmak için katliamlar yapmaktan çekinmemişlerdir. Çünkü bilim maskesi takmış teorileri, onlara bunun sözde “doğanın bir kanunu” olduğunu söylemektedir.