Materyalizm ve Darwinizm, çağımızda dinsizliğin temel dayanağıdır
Maddecilik ya da günümüzde kullanılan adıyla materyalizm, tarihin çok eski dönemlerinden beri var olan fikir sistemlerinden biridir. Materyalizm, tek gerçek varlığın madde olduğunu savunur. Bu batıl anlayışa göre madde ezelden beri vardır ve sonsuza kadar da varlığını sürdürecektir. Materyalizmin en önemli özelliği ise bir Yaratıcı’nın varlığını ve her türlü dini inancı reddetmesidir. Yeryüzünde dinsizliği kendine temel prensip edinen pek çok akım, ideoloji ve fikir sistemi bulunmaktadır; ancak materyalizm, dini inkar eden bu akımların büyük bir bölümünün temelini oluşturur. Diğer bir deyişle dinsizliğin en etkin dini materyalizmdir.
Maddeci anlayışa, Sümerler’den, eski Yunan dinlerine kadar tarihin her döneminde rastlanmıştır. Ancak bu batıl inanış asıl olarak 19. yüzyılda yaygınlaşıp, yerleşik bir fikir sistemi haline gelmiştir. Çok büyük bir hızla yaygınlaşan bu maddeci anlayışın önünde her zaman için önemli bir engel bulunmuştur. Maddenin ezeli olduğunu iddia eden materyalizmin önündeki bu büyük engel, “evrenin ve canlılığın nasıl meydana geldiği” sorusudur.
Aynı yüzyıl içinde, Charles Darwin’in ortaya attığı evrim teorisi, materyalistlerin önünde bir engel teşkil eden bu soruya tam da onların aradıkları -ama aslında hiçbir geçerliliği olmayan- cevabı vermiştir. Darwin’in ortaya attığı asılsız teoriye göre cansız maddeler kendi kendilerini rastgele gelişen bazı olaylarla organize etmişler ve bunun sonucunda ilk hücre tesadüfen var olmuştur. Ve Darwinizm’e göre yeryüzündeki canlıların tümü, bu ilk hücrenin tesadüfler sonucunda evrimleşmesiyle meydana gelmiştir.
Darwin, bu iddialarıyla aslında bilim tarihindeki en büyük yanılgının mimarıdır. Hiçbir somut bilimsel bulguya dayanmayan teorisi, kendisinin de kabul ettiği gibi sadece bir “mantık yürütme”dir. Hatta Darwin’in, Türlerin Kökeni isimli kitabındaki “Teorinin Zorlukları” başlıklı uzun bölümde itiraf ettiği gibi, evrim teorisi birçok önemli soru karşısında çaresiz kalmıştır.
Yine de Darwin, bilim geliştikçe teorisinin önündeki bu zorlukları aşabileceğini ve yeni bilimsel bulguların teorisini güçlendireceğini ummuştur. Bunu da kitabında sık sık belirtmiştir. Ancak gelişen bilim, Darwin’in umutlarının tam aksine, teorinin temel iddialarını birer birer dayanaksız bırakmıştır. Öyle ki evrim teorisi bugün, lehinde yürütülen tüm propagandalara rağmen, Avustralyalı ünlü moleküler biyolog Michael Denton’ın Evolution: A Theory in Crisis adlı kitabında vurguladığı gibi “kriz içinde bir teori”dir. (Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985)
Ancak 19. yüzyılda evrim teorisi ile ilgili bilimsel gerçekler bilinmiyordu. Ve kendilerine bilimsel bir destek arayan materyalistler için bu teori kaçırılmayacak bir fırsattı. Çünkü Charles Darwin, teorisine dayanarak bir Yaratıcı’nın varlığını inkar ediyordu. O dönemde insanın başıboş tesadüflerin etkisiyle cansız maddelerden oluştuğu iddiası, materyalistlerin en fazla duymak istedikleri şeydi.
Evrim teorisine getirdiği eleştirilerle ve yayınladığı kitaplarla akademik çevrelerde çok saygın bir yere sahip olan Chicago Üniversitesi profesörlerinden Phillip Johnson, evrim teorisinin dinsiz fikir akımları için taşıdığı önemi şöyle açıklamaktadır:
…Darwinizm’in kabul edilmesi Allah’ın varlığının inkar edilmesi anlamına geliyordu ve sonuç olarak Allah’ın vahyine dayalı dinin yerine evrimsel natüralizme dayalı yeni bir inanç oluşturuldu. Bu yeni inanç sadece bilimin değil, hükümetlerin, hukukun ve ahlakın da temel inancını oluşturdu, modernizmin temel dini felsefesi sayıldı. (Phillip E. Johnson, Defeating Darwinism Intervarsity Press, 1997, s.99)
Peki Phillip Johnson’ın yukarıdaki sözleriyle de ifade ettiği bu dinsiz felsefenin sahiplerinin gerçek amaçları nedir?
Allah’ın varlığını ve dini inkar eden bir toplum oluşturmak isteyen materyalistler, insanın, karşısında kendisini sorumlu hissedeceği bir varlık olmadığını iddia ederler. Kendi çarpık anlayışları nedeniyle, insanın başıboş ve sorumsuz olmasını ve hiç kimseye hesap vermek zorunda olmamasını isterler. Materyalistlerin bu cahilce tutkusu, materyalist bir bilim adamı tarafından şöyle özetlenmektedir:
İnsan, evrende anlama kapasitesine ve potansiyeline sahip tek varlıktır. Ama bilinçsiz ve akılsız maddelerin bir ürünüdür. Böylece dünyaya gelişini kendisi başarmış olan insan, sadece kendisine karşı sorumludur. (George Gaylord Simpson, Life of The Past:An Introduction to Paleontology, New Haven: Yale University Press, 1953)
Yukarıdaki sözde ifade edilenin ne kadar mantıksız bir çıkarım olduğu, akıl ve vicdan sahibi her insanın rahatlıkla anlayabileceği bir gerçektir.
Bu sözlerin sahibi olan materyalist bilim adamı, insanın dünyaya gelişinin kendi başarısı olduğunu iddia etmektedir. Oysa açıktır ki insan dünyaya gelişinin hiçbir aşamasında irade kullanmamış ve karar yetkisine de sahip olmamıştır. Allah insanı yeryüzünde kusursuzca var etmiştir. Ama tarih boyunca materyalist zihniyetin kendini “sorumsuz” hissetme tutkusu, onu bilinçsiz ve akılsız maddelerden bilinçli ve akılcı planlamalar bekleme hezeyanına sürüklemiştir.
Ayrıca şunu da hatırlatmak gerekir ki, dinsizlerin yukarıda ifade edilen bu başıboş ve sorumsuz bırakılma istekleri sadece 19. ve 20. yüzyılda yaşayan materyalistlere ve evrimcilere ait değildir. Allah Kuran’da geçmiş topluluklarda da aynı düşünce yapısına sahip insanların bulunduğunu şu şekilde bildirmiştir:
İnsan, ‘kendi başına ve sorumsuz’ bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir ‘düzen içinde biçim verdi.’ Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. (Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir? (Kıyamet Suresi, 36-40)
Yukarıdaki ayette haber verildiği gibi insan, tamamen kendi iradesi ve şuuru dışında, varlığı kesinlikle söz konusu değilken Allah tarafından yaratılmıştır. Allah insanı tek bir meni olarak yaratmış, ardından ayette de bildirildiği gibi ona “düzen içinde biçim vermiş”tir. Yani insanın kendi varlığı hakkında herhangi bir karar yetkisi yoktur; çünkü yaratılmıştır. Ama Allah’ın bu apaçık lütfuna rağmen kimi insanlar -yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi- kendi iradeleriyle yeryüzünde bulundukları ve “başıboş” oldukları iddiasında bulunabilmektedirler.
Maddeci fikir sistemlerinin ve evrim teorisinin “sorumsuz, başıboş insan özlemi”, günümüzde de toplum yapısına, bilim ve fikir dünyasına hakimdir. Bu sebeple manevi değerleri hiçe sayan, toplumdaki dirlik ve düzeni sağlayan tüm ahlaki değerlere karşı savaş açan bu çarpık anlayışın bir sonucu olarak, giderek artan bir hızla ahlaki dejenerasyona uğrayan nesiller yetiştirilmiştir.
Bugün bilim, materyalist düşüncenin ve evrim teorisinin geçersiz olduklarını, hiçbir bilimsel delile dayanmadıklarını, hatta bilimsel bulgular ile yalanlandıklarını açıkça göstermektedir. Ancak 150 yıl boyunca ısrarla sürdürülen toplumsal telkin nedeniyle, materyalist düşünce ve evrim teorisi hala birçok insan tarafından sanki ispatlanmış birer gerçek gibi savunulmaktadır. Çünkü bu anlayışın öncülerinin, Allah’ın varlığını inkar edebilmeleri, insanları dinden ve her türlü manevi değerden uzak tutabilmeleri için materyalizme ve evrim teorisine ihtiyaçları vardır. Aksi takdirde ellerinde dinsizliklerini savunabilecekleri herhangi bir malzeme kalmayacaktır.
Bilimin gerersiz kıldığı Evrim teorisi’nın ısrarla savunulmasının altında yatan nedenler…
Günümüzde pek çok bilim adamı, bilimsel gerçeklere rağmen neden hala evrim teorisini ve materyalizmi savunduklarını aslında açıkça itiraf etmektedir. Örneğin Philip Johnson, evrim teorisinin ateşli savunucularından ve günümüzün en koyu materyalistlerinden biri olan Harvard Üniversitesi’nden genetikçi Richard Lewontin’in bir bilim adamı olarak amacını belirttiği cümlesini aktarmış ve şu yorumu yapmıştır:
Asıl sorun insanlara en yakın yıldızın ne kadar uzaklıkta olduğunu göstermek veya hangi genlerin hangi bilgiyi içerdiği hakkında bilgi vermek değildir… Asıl sorun insanların dünya ile ilgili irrasyonel ve doğa üstü açıklamaları reddetmelerini sağlamaktır. İnsanların öğrenmesi gereken, ister beğenin ister beğenmeyin, şudur: “Biz, tüm fenomenleri maddelerin arasındaki maddi ilişkilerden doğan, maddi bir dünyada yaşayan, maddi varlıklarız”. Diğer bir deyi·le insanlar Allah’ın varlığını inkar eden materyalizme inanmalıdır… (Phillip E. Johnson, Objections Sustained, Intervasity, 1998, USA, s. 69-70)
Lewontin’in bu ifadeleri, maddeci fikri savunanların aslında nasıl çarpık bir mantık anlayışına sahip olduklarını da göstermektedir. Çünkü bugün bilimin ortaya koyduğu gerçekler, materyalizmin öne sürdüğü iddiaların akıl ve mantıkla taban tabana zıt olduğunu ortaya koymuştur.
Ama materyalistler her türlü bilimsel veriye rağmen, körü körüne bağlandıkları inançlarını korumakta kararlıdırlar ve bu uğurda hizmetlerini sürdürmektedirler. Sydney Üniversitesi’nden, antropolog Dr. Michael Walker da evrim teorisine neden hizmet edildiğini şöyle açıklamaktadır:
Birçok bilim adamı ve teknoloji uzmanının Darwin’in teorisine onay veriyor olmalarının tek nedeninin, bu teorinin Yaratıcı’nın varlığını reddetmesi olduğunu kabul etmek zorundayız. (Dr. Michael Walker, Quadrant, Ekim 1982, s.44)
Darwinizm’in bilim dışı iddialarını reddeden saygın bilim adamı Phillip Johnson ise, Darwinizm’in neden bilimin dinsiz liderleri için “yeri doldurulamaz” bir önemi olduğunu ve neden her ne pahasına olursa olsun onu korumaya çalıştıklarını şöyle anlatır:
Modern bilimin liderleri, kendilerini ‘dindarlara’ -yani bir Yaratıcı’nın var olduğuna inananlara- karşı girişilen bir savaşın öncüleri olarak görmekteler… Darwinizm ise, ‘dine’ karşı girişilen bu savaşta yeri doldurulamaz ideolojik bir rol oynamaktadır. İşte bu nedenle bugün bilim çevreleri, Darwinizm’i test etmeyi değil, ne olursa olsun korumayı kendilerine amaç edinmişlerdir. Bilimsel araştırmaların kuralları da, bu ideolojiyi doğrulayacak şekilde belirlenmektedir. (Phillip Johnson, Darwin on Trial, 2.b. Illinois:Intervarsity Press, 1993, s.155)
Materyalist ve ateist felsefenin en önde gelen savunucuları ve bunları tüm dünyaya yaymayı kendilerine hedef edinen “dinsizliğin önderleri”, Johnson’ın da belirttiği gibi, Darwin’in evrim teorisine kendi ideolojilerine sözde bilimsel bir dayanak sağladığı için sahip çıkmışlardır.
Bu durumun örneklerine geçmişte, evrim teorisinin ilk ortaya atıldığı günlerde de rastlanmıştır. Örneğin diyalektik materyalizmin kurucusu, din düşmanı Karl Marx evrim teorisinin, kendi savunduğu fikirler açısından ne kadar önemli olduğunu defalarca ifade etmiştir. Marx, Darwin’in Türlerin Kökeni kitabını okuduktan sonra şöyle demiştir:
Bizim teorimiz evrimin teorisidir, ezberlenecek ve mekanik olarak yinelenecek bir dogma değildir. (Karl Marx-Friedrich Engels, Seçme Yazışmalar 2, 1870-1895, Sol Yayınları, birinci Baskı, Ekim 1996, Ankara, Çev:Yurdakul Fincancı, -Kitabın orjinali Moskova 1975 basımı-)
Marx, yakın dostu ve diyalektik materyalizmin diğer ünlü ismi Friedrich Engels’e yazdığı bir mektupta ise Darwinizm hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir:
Bizim görüşlerimizin tabii tarih temelini içeren kitap işte budur. (Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and The Social Science, University of Pennsylvania Press, 1959, s.527)
Amerikalı botanik profesörü Conway Zirckle ise, komünizmin kurucuları olan Marx ve Engels’in Darwinizm’i neden benimsediklerini aşağıdaki sözleriyle açıklar:
Marx ve Engels, evrim teorisini, Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabı yayınlanır yayınlanmaz benimsediler… Evrim, komünizmin kurucuları için, insanlığın doğaüstü bir gücün müdahalesi olmadan nasıl ortaya çıkmış olabileceği sorusuna getirilen cevaptı ve dolayısıyla savundukları materyalist felsefenin temellerini desteklemek için kullanılabilirdi. Dahası, Darwin’in evrimi yorumlama biçimi -yani evrimin bir doğal seleksiyon süreci içinde geliştiği teorisi- onlara o zamana dek hakim olan teolojik (dini) düşüncelere karşı koyma fırsatı veriyordu. Doğal seleksiyon teorisi sayesinde, bilim adamları organik dünyayı materyalist bir terminoloji ile yorumlama şansı elde etmiş oluyorlardı. (Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and The Social Science, University of Pennsylvania Press, 1959, s.85-86)
Bu ifadelerden de açıkça anlaşıldığı gibi, materyalist bir dünya görüşüne sahip olan Marx ve Engels’in, Darwin’i desteklemelerinin ardındaki tek neden dine olan düşmanlıklarıydı. Aslında bilimsel açıdan hiçbir değeri olmayan, yalnızca Darwin’in hayal gücünden kaynaklanan bazı mekanizmalara ısrarla sahip çıkmaları bu yüzdendi. Nitekim Friedrich Engels bir kitabında Darwin’in teorisini niçin önemli gördüğünü şöyle ifade etmişti:
Darwin, bütün organik varlıkların, bitkilerin, hayvanların ve insanın kendisinin, milyonlarca yıldır olagelen bir evrim sürecinin ürünleri olduğunu kanıtlayarak metafizik doğa görüşüne en ağır darbeyi indirdi. (Marx – Engels, Seçme Yapıtlar 3, Sol Yayınları, s. 156)
Görüldüğü gibi Engels, evrim teorisinin yeryüzündeki milyonlarca çeşit canlının nasıl var olduğunu açıklayabildiğini zannetme yanılgısına düşmüştü. Ama Darwin’in teorisinin kanıtlanmış olduğunu zanneden ve döneminin bilimsel açıdan geri kalmışlığını ortaya koyan yalnızca Engels değildi. Geçmişte yaşamış komünist ve dinsiz liderlerin en kanlısı olarak bilinen Joseph Stalin de otobiyografisinde evrim teorisine verdiği öneme şöyle dikkat çekmişti:
Okullardaki öğrencilerimizin zihnini altı günde yaratılış efsanesinden temizlemek için onlara üç şeyi özellikle öğretmeliyiz: Dünyanın yaşını, jeolojik orijinini ve Darwin’in öğretilerini. (Kent Hovind, The False Religion df Evolution, http://www.hsv.tis.net/ke4vol/evolve/ndxng.html -Bu kitap sadece internette yayınlanmıştır-)
Görüldüğü gibi materyalist inanışa sahip fikir akımlarının ve Darwin’in evrim teorisinin ortak oldukları nokta dinsizliktir. Bu fikir akımlarını savunanların yegane amaçları, insanların tamamına Allah’ın varlığını inkar ettirebilmektir. Bu nedenle de Materyalizmin çökertilmesi, aynı zamanda dünya üzerinde gün geçtikçe daha fazla yaygınlaşan dinsizliğin ortadan kaldırılması anlamına da gelmektedir. Bunun içinse, insanlara maddenin ezeli ve ebedi olmadığının anlatılması ve evrim teorisinin bilimsel açıdan tamamen geçersiz bir teori olduğunun duyurulması gerekmektedir. Bu sayede Allah’ın varlığını inkar eden düşünce sistemlerinin tamamı yok edilmiş olacaktır. Bu, materyalizmi bekleyen kaçınılmaz sondur.
Dinsizliğin yayılmasında Darwinizm hayati bir rol üstlenir
Belki bu yazıyı okuyanların bazıları, Darwinizm ve materyalizm gibi fikirlerin dinsizliğin en önemli dayanağı sayılamayacağını, çoğu insanın bu kavramlardan hiç haberi olmadığı halde dinsiz ya da dinden tamamen habersiz bir yaşam sürdüğünü düşünüyor olabilir. Bu fikir ilk bakışta doğru gibi durabilir: İçinde bulunduğumuz çağa bakıldığında, insanların çoğunun hiçbir şey düşünmemeye dayalı bir hayat sürdükleri görülmektedir. Özellikle gençler arasında, sadece bol para kazanıp eğlenceli bir hayat sürmeye dayalı bir yüzeysel kültür gelişmiştir. Bu yüzeysel kültür içinde “ben nasıl var oldum, kim beni yarattı” gibi sorulara yer yoktur. Bu insanlar ne Allah tarafından yaratılmış olduklarını düşünürler, ne de buna karşı Darwinizm yanılgısına başvururlar. Kafalarını dolduran düşünceler, film yıldızlarının hayatları, pop şarkıcılarının skandalları ve buna benzer tamamen boş konulardır. Toplumun büyük kısmı da yine nasıl var oldukları gibi “derin” konularla ilgilenmez. İnsanların bütün düşünceleri “geçim derdi” gibi dünyevi bir konu ve buna benzer güncel meseleler üzerine yoğunlaşmıştır.
Sonuçta toplumda Darwinizm’e inanan, materyalist felsefeyi bilinçli olarak benimseyen insanların oranı hiçbir zaman büyük bir yüzde oluşturmaz. İnsanların dinden uzak durmalarının nedeni, çoğunlukla akıllarının bomboş olmasıdır. İşte bu nedenle de, yukarıda sözünü ettiğimiz “Darwinizm ve materyalizm bu kadar önemli mi?” sorusu doğmaktadır.
Ancak eğer bu tablo biraz daha yakından incelenirse, gerçekte Darwinizm’in dinsizliği ayakta tutan en önemli güç olduğu görülür. Çünkü Darwinizm’i benimseyen kitle, toplum içindeki oranı az da olsa, o topluma fikri açıdan yön veren kitledir. Örneğin ABD’de yapılan bir kamuoyu araştırmasında, toplumun sadece % 9’unun ateist evrimci olduğu ortaya çıkmıştır. Ama bu % 9’luk kesim, üniversitelerde, medyada, resmi bilim kurumlarında ya da film sanayisinde hakim durumdadır. Topluma yön veren, eğitim politikasını belirleyen, medya yoluyla halkın bilincini şekillendiren kesim, büyük ölçüde söz konusu ateist evrimcilerden oluşmaktadır.
Dikkatli bir biçimde bakılırsa, aynı durumun pek çok ülkede geçerli olduğu görülür. Bu noktada ilgi çekici bir gösterge, komünist ideolojiyi savunan kimselerin, fikri ve kültürel alanlardaki çabasıdır. Bilindiği gibi bugün komünizm, bir kaç ülke hariç, siyasi bir sistem olarak çökmüştür. Ama gerçekte komünizm hala bazı çevrelerce yoğun olarak gündemde tutulabilmektedir. Çünkü önemli olan komünizmin fikri temelini oluşturan materyalist felsefedir ve materyalist felsefe hala yaşamaktadır. Komünistler de “Marx’ın ekonomi teorisinde bazı yanılgılar vardı, ama materyalizm yaşıyor” mesajını sık sık vermektedirler. Ülkemiz dahil pek çok ülkeye bakıldığında, komünistlerin kültürel yönden ciddi bir örgütlenme içinde oldukları, sanat, bilim, felsefe gibi alanlarda son derece önemli bir etki sağladıkları görülebilir. Yayınevlerinin önemli bir bölümü, onların denetimindedir. Kitap fuarlarında onların fikriyatı ön plana çıkmaktadır. Büyük medya kuruluşlarını yönlendiren, buralarda köşeyazarlığı yapan kişilerin önemli bir bölümü de, “68 kuşağı” olarak bilinen veya “eski tüfek” olarak tanımlanan Marksist kökenli kimselerdir.
Bunlar komünizmin ekonomik olarak çöktüğünü kabul etmelerine rağmen, materyalist felsefeye olan bağlılıklarını sürdürmekte ve “din halkın afyonudur” diye düşünmeye devam etmektedirler.
İşte Darwinizm, bu kimselerin dinidir. Darwinizm’e her ne olursa olsun körü körüne inanmakta ve ellerindeki imkanları kullanarak bu teoriyi yaşatmak için çaba harcamaktadırlar. Toplumun önemli bir bölümü “ben nasıl var oldum” sorusu üzerinde hiç düşünmeden bomboş bir zihinle yaşıyor olabilir. Ama bu soruyu düşünen insanların çoğu, az önce belirttiğimiz komünist örgütlenme yüzünden, Darwinizm’le aldatılmaktadır. Bir genç üniversiteye gittiğinde Darwinist hocaların telkini altında kalmakta, kitap fuarını gezdiğinde Darwinist ve ateist kitaplarla karşılaşmakta, bir sanat galerisine, tiyatro oyununa gittiğinde, yine aynı mesajlara maruz kalmaktadır. Böylece toplumun eğitimli ve kentli kesimini etkisi altına alan dinsiz bir kültür oluşturulmaktadır. Darwinizm ise bu kültürün en büyük dayanağıdır.
Bu büyünün etkisi altına girmiş olanlar, Darwinizm’i bilimsel bir gerçek sanmakta, dini ise “halk kesimlerinin sahip olduğu geleneksel bir inanç” olarak görmektedir. Nitekim Kuran’da inkarcıların “Rabbiniz ne indirdi?” dendiğinde, “Eskilerin masalları” diye cevap verdikleri bildirilmektedir. (Nahl Suresi, 24) Oysa gerçekte din, gelenekle hiçbir ilgisi olmayan, apaçık ve mutlak bir gerçektir. İnsanın kendi Yaratıcı’sı olan Allah’a dönüp-yönelmesidir. Ama Darwinizm’le aldatılan kişiler, bu gerçeği kavrayamayacak kadar şuursuzlaşmıştır. İşte bu nedenle de dünya üzerinde hakim olan dinsiz kültürün ortadan kaldırılması, toplumun üzerindeki gaflet perdesinin aralanması için, Darwinizm’in ve materyalist felsefenin ilmi yöntemle yıkılması zorunludur.