New Scientist’in sorması gereken daha iyi bir soru var!
New Scientist dergisinin internet sitesinde, 11 Mart 2006 tarihli ve “Hala evrimleşiyor muyuz?” başlıklı bir yazı yayınlandı. Kate Douglas tarafından hazırlanan yazıda, çeşitli evrimci araştırmacıların, bir dogma olarak benimsedikleri evrim sürecinin devam edip etmediğine dair spekülasyonlarına yer veriliyordu. Douglas, Harvard Üniversitesi”nden Stephen Pinker”ın, “biyolojik açıdan, gen havuzundaki değişiklikler anlamında bunu söylemek imkansızdır” şeklindeki sözlerini aktardıktan sonra Bruce Lahn”ın çalışmasına değinerek bunu hayali evrimin devam ettiğine dair bulgular kapsamında ele alıyordu.
Evrimin devam edip etmediği ya da geleceği hakkındaki her yazının sonunda olduğu gibi, Kate Douglas”ın yazısının sonunda da, bu gibi spekülasyonların bilimsel olarak pek bir anlam ifade etmediği itiraf edilmek zorunda kalınıyordu:
“Birçok uzman şu konuda mutabık ki, evrimin yönünü tahmin etmeye çalışmak boşuna bir çaba.”
Spekülasyonlarla doldurulan, sonuç bölümünde de bunların boşuna bir çaba olduğunu itiraf eden bir yazıya uzun cevap vermek gerekmediği açıktır. Burada kısaca dikkat çekilecek olan şey “hala evrimleşiyor muyuz?” sorusundan ziyade “insan evrim geçirmiş midir?” sorusunu sormanın gerekliliğidir. Kate Douglas”ın yazısının başından itibaren yaptığı gibi, evrimi kesin bir gerçek kabul ederek konuya başlamak dogmatizme saplanmak olur.
İnsanın evrimi senaryoları hakkında bilinmesi gereken şey, bu senaryonun materyalist felsefe yüzünden benimsendiği, ideolojik olarak ayakta tutulduğu ve giydirildiği bilim elbisesinin ardında son derece yetersiz kanıt ve ateşli tartışmaların konusu spekülasyonlara dayalı olduğudur.
İnsanın kökeni konusundaki ünlü yayınlardan biri olan Discovering Archeology dergisinde, derginin editörü Robert Locke tarafından yazılan makalede “insanın atalarını aramak, ışıktan çok ısı veriyor” denmekte ve ünlü evrimci paleoantropolog Tim White”ın şu itirafı aktarılmaktadır: “Bugüne dek cevaplayamadığımız sorulardan dolayı hepimiz hüsrana uğramış durumdayız.” (Robert Locke, “Family Fights” Discovering Archaeology, July/August 1999, pp. 36-39)
Yazıda, evrim teorisinin insanın kökeni konusunda içinde bulunduğu açmaz ve bu konuda yürütülen propagandanın temelsizliği şöyle anlatılmaktadır:
Belki de bilimin hiçbir alanı insanın kökenini bulma çabalarından daha fazla tartışmalı değildir. Seçkin paleontologlar insan soyağacının en temel hatları üzerinde bile anlaşmazlık içindeler. (Sözde) Yeni dallar büyük patırtı ile oluşturulur, ancak yeni fosil bulguları karşısında geçerliliğini kaybedip yok olurlar. (Robert Locke, “Family Fights” Discovering Archaeology, July/August 1999, pp. 36)
Aynı gerçek, ünlü Nature dergisinin editörü Henry Gee tarafından da yakın zaman önce kabul edilmiştir. Gee, 1999 yılında yayınlanan In Search of Deep Time adlı kitabında “insanın evrimi ile ilgili 5 ila 10 milyon yıl öncesine ait tüm fosil kanıtlarının küçük bir kutuya sığabilecek kadar az olduğunu” söyler. Gee”nin bundan vardığı sonuç ilginçtir:
Ata-torun ilişkilerine dayalı insan evrimi şeması, tamamen gerçeklerin sonrasında yaratılmış bir insan icadıdır ve insanların önyargılarına göre şekillenmiştir… Bir grup fosili almak ve bunların bir akrabalık zincirini yansıttıklarını söylemek, test edilebilir bir bilimsel hipotez değil, ama çocuk masallarıyla aynı değeri taşıyan bir iddiadır-eğlendirici ve hatta belki yönlendiricidir, ama bilimsel değildir. (Henry Gee, In Search of Deep Time, New York, The Free Press, 1999, s. 116-117)
Görüldüğü gibi evrimciler insan ve şempanze arasında akrabalık ilişkisi öne sürmektedirler ancak böyle bir ilişkinin varlığına dair izi sürülebilecek bir fosil kaydı bulunmamaktadır. İnsan, şempanze benzeri bir canlıdan aşamalarla evrimleşmemiş, dik yürümeye elveren, iri beyne sahip anatomisiyle bir anda var olmuştur. Açıkça yaratılışa işaret eden bu gerçeğin evrimcilere göre hiçbir açıklaması bulunmamaktadır. Antropolog Lyall Watson bu konuda şunları söylemiştir:
Günümüz maymunları örneğin, sanki hiçbir yerden gelmemiş gibidirler. Dünleri, fosil kayıtları yoktur. Ve dik yürüyen, tüysüz, alet yapabilen ve iri beyinli varlıklar olarak- günümüz insanlarının da gerçek kökeni, eğer kendimize karşı dürüst olursak, aynı şekilde gizemli bir meseledir. (Lyall Watson, The Water People, Science Digest, May 1982, sf. 44)
Görüldüğü gibi gerçekte insanın evrimle ortaya çıktığını gösteren hiçbir somut bilimsel bulgu bulunmamaktadır. Bu hikayeye bağlılığın sebebi daha çok ideolojik sebeplerden kaynaklanmaktadır.
Eser Dosyaları
http://harunyahya.org/tr/NetCevap/146725/New-Scientistin-sormasi-gereken-daha-iyi-bir-soru-var